1.3.17

Henry Avery☠︎


  Henry Avery
1653 tarihinde Bristol’da fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Gerçek adı Henry Her ya da Henry Every olarak bilinmektedir.

  Faaliyet süresi, Haziran 1694- Eylül 1695 yıllarında 15 ay sürmüştür. 17. yüzyılın en ünlü korsanlarından birisidir. Henry, 1660 yılların başlarında küçük olmasına rağmen gemide köle olarak hizmet etmiştir. Avery 1691 yılında korsanlık ve köle gemisine çıkmadan önce Merchantmen ve İngiliz Kraliyet Donanmasında görev almıştır. 1694 yılında bir ispanya gemisinin isyanına yardımcı olmuştur. O geminin kaptanı olarak denizlere açılmıştır.

 Avery, bir aristokrat değildi, acımasızlığıyla ün de salmamıştı. Birçok korsan gibi Henry’in de korsanlık kariyeri çok kısadır. Hayatının son günlerini belirsizlik içinde geçirmiştir. Ama yaşadığı süre boyunca bir efsane olmuştur. Uzun Ben adıyla da bilinen Avery, yaygın korsan imgelerine hiç uymazdı. Kendisi orta boylu, bir hayli şişman bir adamdı. Çapkın ve neşeli bir görüntüye sahipti.    

  Defoe’ya göre, 1653’te Plymouth’ta doğmuş ve birkaç yılını İngiliz Deniz Kuvvetleri’nde, donanma gemileri olan Kent ve Rupert’ın deniz subaylığını yaparak geçirmişti. Avery, 7 Mayıs’ta birkaç gemi gasp etmiş ve geminin adını ‘Fancy’ olarak değiştirip Madagastar’a gitmiştir. Orada da gasp ettiği gemilerden elde ettiği çok yüklü miktardaki ganimetleri alarak korsanlık kariyerine son vermiştir. 1696 Ekim de Avery’nin mürettebatından altı kişi yargılanmış ve ölüm cezasına çarptırılmıştır. Fakat Henry Avery hiç yakalanamamıştır
  Avery, korsanlığı bıraktıktan sonra doğduğu şehre Bristol’a geri dönmüş ve orada servetini kaybetmiştir. Ölümü hakkında çok bilgi olmamakla birlikte Bristol’da dilenci olarak 1696 yılında aç ve sefil halde öldüğü söylenmektedir

     Henry Avery’in bayrağı kırmızı ve siyah zeminler üzerinde korsanların vazgeçilmez kostümlerinin aksesuarı olan bandana ve küpe takmış bir kurukafa ve iki çapraz uyluk kemiğinden oluşmuştur. Avery’in kırmızı bayrağında bulunan kafatası resmi, korsanların saldırılarından sonra geride hiçbir canlının bırakılmayacağını gösterir. Avery’nin siyah bayrağının anlamı ise, düşman gemisini ve içindeki ganimetleri teslim ederse canını bağışlayacağı anlamına gelmektedir.
      Henry Avery nin bayrağı


KORSANLAR VE BAYRAKLARI

BAYRAK KORSAN KURU KAFA
KORSAN BAYRAĞI

Deniz korsanlarının bayrak kullanmalarının nedeni; hem kendilerine ait bir
kurumsal kimliklerinin olması isteği hem de uzaktan dalgalanan bayrağını görenlere
ölüm korkusunu hissettirmek istemelerinden doğmuştur. İlk korsan bayrağının Jolly
Roger’dır. Fakat sekli değiştirilmişse Jolly Roger bayrağı, ilk olarak Emmanuelle Wynne
tarafından tasarlandığı bilinmektedir. Korsan bayrakları, bir dönem kırmızı zemin
üzerinde beyaz sembollerle kullanılmıstır. Bu tür zamanla değiserek ölümün bir diğer
rengi olan siyah kullanılmıstır. Bu bölümde, korsanların kara ve denizde yasamları ve
kurumsal kimlikleri olan bayraklarının grafik tasarım acısından anlamları incelenmistir.
Korsan bayraklarının üzerinde kafatası ve çapraz kemikler olan siyah bayrak
korsanlığın evrensel sembolü haline gelmis olsa da, ilk korsan bayrakları kırmızıydı ve
yalnız çalışan korsanlarda bayraklarına koyacakları desenleri genellikle kendileri
çizerlerdi.
KORSANLAR VE KURUKAFA
 Korsanlar, bayrağı
düsmanlarını ya da kurbanlarını yıldırmak, korkuyu ve dehseti anımsatmak için
tasarlamışlardır.

Korsan bayrağının kökeni kesin olarak bilinmemektedir. Korsanlar, bayrağı
düsmanlarını ya da kurbanlarını yıldırmak, korkuyu ve dehseti anımsatmak için
tasarlamışlardır. Korsanların psikolojik savas yöntemi, korsanların en önemli
cephaneliği haline geldi. Eğer korsanlar, düsmanın direnisi olmadan gözdağı
verebildiyse korsan mürettebatı için tehlike ortadan kalkmıs demektir. Böylece gemi
hasar vermeden alınır ve değerini kaybetmemis olurdu. Bayrağın üzerindeki korkutucu
simgeler genellikle o korsan ile ilgiliydi veya daha özgü uyarılar anımsatabilirdi.
Denizde düsmanın belirlenmesi her zaman zor bir görev olmustur. 16. yüzyılda, kraliyet
gemilerinin yelkenleri ulusal amblemlerle (İspanyol gemileri için Katolik haçlar, İngiliz
gemileri için Tudor gülü) boyanmıstı. Diğer gemiler için bu tür semboller
kullanılmamıstır. Bunun yerine, ilk kez ortaçağda tanımlama tekniği olarak kullanılan
ulusal bayrak ya da afis olmustur. Denizde, bu semboller her zaman güvenilir bir
gösterge olmamıstır ama ulusal kimliğinin göstergesi olarak geminin dost ya da düsman
olup olmadığı anlasılmıstır.

17. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere'dendi ‘Rouge’ serseriliği sınırlayıcı yasalarda
kullanılmıstır. Daha sonraları ‘Roger’ serseri, dilenci ya da evsizler için kullanılan bir
argo kelime haline gelmistir. 18. yüzyılda korsan bayraklarının mevcut rengi ABD
bayrağının (yatay kırmızı-beyaz çizgilerin) tasarımında ilham kaynağı olmustur. Daha
sonra kırmızı korsan bayrağı ‘Jolly Red’ ya da ‘Jolly Roger’ adı altında anılmaya
baslandı.

Korsanlar, çoğu zaman düsmanlarını kandırmak amacıyla yabancı bayrak ve
afisler kullanmıslardır. Özellikle savas zamanı tüm nakliye gemileri düsman
varsayılırdı. Geminin ulusal bayrağı yoksa korsan olarak kabul edilirdi. Korsan
bayrakları, dünyada kayda geçmemis olmasına rağmen, 1694 yılında Đngiliz Deniz
Hukuku, İngiliz korsanları için, korsan bayrağının kırmızı olmasını zorunlu tuttu.
Kırmızı bayrak, daha önce Hollanda deniz resimlerinde tasvir edilmistir. Ama bir anlam
tasımıyordu. Bugün kırmızı bayrak uyarı anlamındadır. 1694 yılında, Bahriye tarafından
tanımlanan kırmızı bayrak ‘Red Jack’ olarak adlandırıldı. 1697 yılında yeni bir sembol
olarak siyah bayrak ortaya çıktı. Bu da düsman gemisinin tamamen alınacağı anlamına
gelmekteydi.17. yüzyılın sonlarına doğru anlamı kesin olarak bilinmese de sarı renkli
bayraklardan da söz edilmistir. Ama korsanlar, en çok siyah bayrağı tercih etmislerdir.
Kırmızı bayrak ise 19.yüzyılın sonlarına kadar kullanıldı. Korsan bayrağı, kırmızı ya da
siyah olsun ikisi de haydutluğu temsil etmektedir. Korsan bayrağının amacı, ufukta
göründüğü anda azami miktarda korku salmaktı. En ünlü korsan bayrağı ‘Jolly Roger’
veya ‘kuru kafa ve çapraz kemikler’di. Ancak pek çok kaptan kendi bayrağını
yaratmıstır.
KURU KAFALAR
birbirine kenetli sembollerden olusan üçlü sancağı; ölüm, siddet, sınırlı zaman
anlamlarını taşımaktaydı. 

Tüm korsan bayraklarının ortak özelliği kurbanlarının zihninde korkutucu bir
izlenim bırakmaktır. Bayrakların üzerindeki semboller çoğunlukla, Marcus Rediker’in
birbirine kenetli sembollerden olusan üçlü sancağı; ölüm, siddet, sınırlı zaman
anlamlarını tasımaktaydı. Rediker, bu sancağında kurbanlarının çabuk teslim olmalarını
aksi takdirde sonucunun vahim olacağı mesajını vermektedir. Korsanların, ‘ölümün
kafası’ olarak adlandırdıkları kuru kafalı bayraklar Ortaçağ’dan beri ölümün bir
simgesidir. Bu simgeler, kilise ve katedrallerdeki lahitlerin ve tasradaki kilise
bahçelerinde bulunan mezar taslarının üzerinde de bulunmaktadır. 1700-1720 yılları

arasında, bir grup korsan tarafından kum saatleri ya da silahlarla çesitlendirilen bu
sembol tehditkâr bir unsur olarak benimsenmistir. 1730 yılına gelindiğinde siyah bayrak
üzerindeki kafatası ve çapraz kemikler diğer sembollere üstünlük sağlamıs ve Batı Hint
Adaları’nda seyreden İngiliz, Fransız ve İspanyol korsanlar tarafından benimsenmistir.
Bu tarihten önce genel bir renk sembolizmi anlayısına göre, kırmızı bayrağın altında
savasırken korsanlar birbirlerine aman vermezlerdi. Ama siyah bayrak (Jolly Roger)
altında savasırken bu durum geçerli değildir.
Jolly Roger isminin kökeni hakkında pek çok bilgi vardır. Bunlardan biri,
Fransızca ‘güzel kırmızı’ anlamına gelen Joli Rouge deyiminin zamanla ‘Jolly Roger’ a
dönüsmüstür. Pek çok korsan gemisinin daha asina olduğu siyah bayrak üzerinde beyaz
kuru kafa ve kemikler yerine, kırmızı bayrak dalgalandırmıstır. Denizciler kırmızı
bayraktan korkarlardı. Çünkü kırmızı bayrak, ‘ne merhamet dilenecek ne de merhamet
edilecek’ anlamına gelirdi. Bir diğer açıklama da ismin İngilizcede ortalıkta gezinen
serserileri adlandırmak için kullanılan ‘roger’ dan gelmektedir. Bunun yanında, ‘Old
Roger’ seytana atfedilen bir tabirdi. Daha yeni bir fikir ise Jolly Roger’ı ortaçağ askeri
kurumu olan Tapınak Söyleyenleriyle varmaktadır. Bunlar, 1312’de Papa V. Clement
tarafından dine karsı geldikleri süphesiyle aforoz edildikten sonra, korsan hayatı
yasamayı seçince, çapraz kemiklerle donatılmıs kırmızı bayrak dalgalandırmıslardır
 Bayraklar
üzerinde kullanılan kafatasları, çapraz kemikler, iskeletler,

İki asırdır, beyaz bir kafatası ve çapraz kemiklerle tasarlanmıs siyah bayrak
Batı dünyası için korsanların simgesi haline gelmistir.
Denizde ölüm işareti olarak kafatası sembolü kullanılmıştır. Bayraklar
üzerinde kullanılan kafatasları, çapraz kemikler, iskeletler, hançer, pala, mızrak,
kanayan kalpler, kum saati, havaya kaldırılmış kadehler, kanatlar ve tipografiler
korsanların kendi efsanelerine göre kurumsal kimliğini belirten logolar haline gelmistir.
Bazı korsanlar marka uzantısı yoluyla kendi kimliğini daha da geliştirip
derinleştirmemişlerdir.

Modifiye edilmis bir 'Jolly Roger' için ilk başvuru, 1700 yılında Fransız
korsanlığına Emmanuelle Wynne tarafından bir kafatası, kemik ve bir kum saati ile
tasarlanmıs siyah bir bayrakla olmustur. Bu aynı zamanda kendisinin tam bir korsan
olduğunu göstermis olabilir. Bunu takiben 1700’lü yıllarda kırmızı ya da siyah
bayraklar farklı semboller alarak diğer korsanların bayraklarını olusturmustur.
Bayraklarda en çok kullanılan kuru kafa simgesi ölümü sembolize etmektedir. Aynı
zamanda çapraz kemikler, bir baska ölüm sembolü ile birlikte tasvir edilmistir. Her iki
isaret de, 16. ve 17. yüzyılda tüm Britanya Adaları’nda mezar taslarının üzerinde sık sık
kullanılmıstır. Diğer semboller, tam iskelet, mızraklar, kılıçlar, kum saati, kelimenin bas
harfleri, kupa, kılıç, kanatlar ve havaya kaldırılmıs kadehlerdir. Sembolizm, sanat ve
gündelik yasamda her birinin farklı anlamı vardır. İskeletler, kemikler ve kafatasları,
ölümle dans anlamına geliyordu. Kum saati ve kanatlar zamanın tükendiğini ya da uçup
gittiğini belirtmekte, silahlar ise katliamın gerçekleseceğini bildiriyordu.

Korsanların kendilerine ait bayrakları vardı; kırmızı ya da siyah olan bu
bayraklar kurukafalar ve baska sembollerle tasarlanmıştı. Fakat korsanlar gemilerinde
baska bayraklarda bulundururdu. Korsanlar kimliklerini gizlemek amacıyla göndere
İngiliz ve St George bayrakları çekerlerdi.
Korsan bayrakları siyah ve kırmızı olmak üzere ikiye ayrılır. Siyah zeminli
bayrak ölümü, kırmızı zeminli bayrak ise kanlı bir savası ifade etmektedir. Eğer gemide
kırmızı bayrak görünüyorsa tüccar gemilerine merhamet edilebileceği, siyah bayrak
görünüyorsa kesinlikle ölümün gerçekleşeceği anlamına geliyordu
KORSANLAR
BİR KORSAN BAYRAĞI

Korsanların gemideki yaşamları

Korsanlık, genellikle göz alıcı ve hatta romantik görülür. Oysa denizdeki yasam
keyifli olmaktan çok uzaktı. Sartlar ağırdı; hastalıktan ve yaralanmadan dolayı moral
düzeyi çok düsüktü. Kötü yemekler, felaket derecedeki yasam kosulları ve sürekli
tehlike içinde yasamak, korsanların hayatını mutlu etmekten çok uzaktı.
Korsanlar zor sartlara dayanıklı insanlardı, sadece doğalarındaki siddet
nedeniyle değil, o zamanın gemilerindeki zor yasam kosullarını düsündüğümüzde, öyle
olmaları da gerekiyordu. Ama yine de çoğu korsan 20 yasının üzerine geçememistir.
Sadece iskorbüt (C vitamini eksikliği nedeniyle asırı zayıflama, halsizlik ve dis eti
iltihabı gibi belirtilerle kendini gösteren bir hastalık) gibi bir hastalıktan 1500 ila 1900
yılları arasında denizlerde iki milyon kadar insanın öldüğü zannedilmektedir. Buna ek
olarak, korsan mürettebatı, konakladıkları limanlarda gemilere dolusup kendilerine
tropik hastalıklar bulastıran ve daha çok ölüme neden olan, sayısız farelerle uğrasmak
zorundaydılar. Kısacası hastalıktan ileri gelen ölüm sayısı, top isabeti veya pala
yarasından kaynaklanan ölümlerden çok daha fazlaydı .
Görüldüğü üzere korsanlık, dısarıdan her ne kadar çekici ve cazip görünse de
gerçekte o kadar da iyi değildir. Korsanlar, israfı severlerdi ve yola çıkmadan önce
yüzlerce fıçı sarap, içme suyu, kurutulmus et ve kurabiye alırlardı. Uzun süren seferlerin

ardından bu yiyecekler kurtlanır ve açlıktan ölenler olurdu. Korsanların yasamlarını
sürdürebilmeleri için; kurtlu bisküvileri geceleri yedikleri bilinmektedir. Aynı zaman da
korsanların, kestikleri hayvan derilerini kaynatıp yedikleri ve bu derinin çok sert
olmasından dolayı dislerinin kırıldığı söylentiler arasındadır.
Bir gemideki insan sayısı, geminin boyuna göre 20 ila 300 kisi arasında
değisiyordu. Bu ahsap dünyaları yüzer durumda tutup kusursuzca yüzdürme
sorumluluğu belli kilit mürettebattaydı. Gemi mürettebatının is bölümü ünvanlara göre
belirlenirdi. Bu ünvanlar söyleydi:
Kaptan; Korsanlar çok demokratikti, liderlerini kendi aralarından seçerlerdi. En
basarılı kaptanlar, liderlik yeteneği yüksek ve seytan gibi kurnaz olanlardı.
Serdümen; Tayından cezaya kadar her konuyla ilgilenen kisiydi. Aynı zamanda,
diğer gemilerden elde edilen ganimetlerin paylastırılmasından da o sorumluydu.
Lostromo; Gemide birçok lostromo (tayfa bası) bulunurdu. Bunlar, isleri
yelkenlerle ve halatlarla ilgilenmek, güvertedeki pislikleri atmak ve temizlemek olan
genç görevlilerdi.
Marangoz; Gemiyi yüzer durumda tutan kisidir. Zarar görmüs kalasları yeniler,
delikleri kapatır, halatları ve yırtık yelkenleri onarırdı.
Topçu; Sadece bir topu değil, bir dizi topu atesleyebilmek zorundaydı. Bu, uzun
yıllar gerektiren bir uzmanlıktı ve usta topçular inanılmaz derecede keskin nisancılardı.
Cerrah; Sadece birkaç gemide doktor bulunur, arada sırada biri kaçırılır ve
hizmet vermeye zorlanırdı.
Barut Maymunu; Korsan mürettebatı arasında hafif bir görevle çalıstırılan genç
çocuklardır. Bunların görevleri, topları temizlemek ve doldurmaktı. Eğer hayatta
kalmayı basarırlarsa sonunda topçu yardımcısı hatta topçu görevlerine getirilirlerdi.

Kamarotlar; Kaptanın kamarasını temizler ve genelde her seye yardım ederlerdi.
Korsanların giysileri ise sağlam ama pratik olması gerekiyordu. Dolayısıyla 17.
yüzyılın sonu ve 18.yüzyılın basındaki çoğu denizci gibi kalın kumastan ceketler, keten
gömlekler, branda bezinden yapılmıs diz üstüne kadar gelen pantolonlar, yün çoraplar
ve boyna düğümlenmis esarp, ya da üç boynuzlu sapka veya yün bere giyerlerdi

Korsanlar Tarihi

Korsanlar, ticaret gemilerinin yoğun olarak bulunduğu açık denizlerde faaliyet
göstermislerdir. Dünyada en ünlü ve en azılı korsanlar 17. yüzyılda yasamıs,
Akdeniz’de ve açık denizlerde korku saçmıslardır. Korsanlığın altın çağı olarak bilinen
1700’lü yıllarda korsanlar kraliyet gemilerine saldırmıs ve yağmaladıkları malları
satmak için gittikleri yerlerde pazarlar aramıslardır.
Korsanlar her zaman anlasılması zor sahsiyetler olmuslardır. Birdenbire ortaya
çıkmıs, saldırmıs, yağmalayıp ganimet toplamıs ve yine birdenbire ortadan
kaybolmuslardır. Arkalarında ne kisisel esyalar ne de onları hatırlatacak herhangi baska
bir sey bırakmıslardır. Deniz haydutluğu (pirata), korsanlık tarihi kadar eskidir.
Günümüzde olduğu gibi geçmiste de korsanlık, deniz haydutluğu ve ticaret iç içeydi.
Bazı yüzyıllar Yunan korsanlar, Romalı korsanlar ve Vikinglerle, Danimarkaların
Avrupa kıyılarını kasıp kavurduğu korsanlık olaylarıyla doludur. Korsanlık ilk kez
Ortaçağ’da Kuzey Afrika sahillerinde görülmüstür. Ortaçağ'da Avrupa'da ve Kuzey
Afrika sahillerinde Vikinglerin hâkimiyeti vardı. İlk deniz haydutlarının Haiti ve
Dominik Cumhuriyeti olarak bilinen dağlık Karayip Adası Hispaniola’nın ormanlarında
ve vadilerinde avcılıkla uğrasan kimseler olduğu da belirtilmektedirDeniz yollarının açılması ve 15. yüzyılın sonlarında Amerika’nın kesfi,
Avrupa’da zenginliğin artmasına neden oldu. Yenidünyanın zenginlikleri, açık denizlere
açılabilenler ve Amerikan altınıyla geri dönen İspanyol ve Portekiz gemilerinin
karsısına çıkabilenler için çok çekiciydi. Daha sonraları Avrupa ve Akdeniz’in sularında
cirit atan paçavralar içindeki bu korsan ve yağmacılara, Sir John Hawkins ve Sir Francis
Drake gibi profesyonel haydutlarda katıldı. Kraliyet, İspanyol gemilerine saldırmak
üzere verdiği özel izinle, Drake ve benzerlerinin korsanlık yapmalarına yol açmıstır.

Deniz haritaları gelisip yaygınlastıkça, korsanlık da arttı ve yaklasık 1660-1730
yıllarını kapsayan Korsanlığın Altın Çağı’na gelindi. Bu dönemdeki korsanlığın büyük
isimlerinden bazıları Edward Teach ve Henry Avery’dir
Deniz haydutları on yedinci yüzyılda (1500’den 1730’a kadar) Karayipler ve
Orta Amerika’da hâkimdi. On yedinci yüzyılın ortalarında üslerini Dunkirk’de kurmus
olan korsan gemileri Mans Denizi’ndeki tüm gemileri rahatsız ediyordu. On sekizinci
yüzyılın baslarında Kuzey Amerika’nın doğu kıyıları korsanların üssü haline gelmisti.
Port Royal Karayipler deki en islek ticaret limanlarından biri olup, deniz haydutları
tarafından üs olarak kullanılıyordu. Onsekizinci yüzyılın baslarında Afrika’nın batı
kıyılarındaki limanlar hem korsanların ve hem de onların pesinde olan deniz
kuvvetlerine ait gemilerin uğrak yeriydi .

Korsanlık altın çağını 17. ve 18. yüzyıllarda yasadı. Hem Avrupalı devletler,
hem de Osmanlı İmparatorluğu, denizlerdeki hâkimiyetlerini kurmak ve korumak için
korsanlığı kullandılar. Her devlet, deniz haydutlarına düsman gemilerini yağma etme ve
batırma yetkisi veriyordu. Savas dönemi bittiğinde ise, deniz haydutları tamamen
bağımsız davranıp, kimin olduğuna bakmadan gemilere saldırıyordu. Bu yüzden
donanma sahibi devletler, korsanlığa karsı kolları sıvamak zorunda kaldı. Alınan sert
önlemlerle korsanlık önemli ölçüde geriledi. 19. Yüzyılın basında Afrika, Asya ve
Güney Amerika’daki kıyı bölgeleri ile adaların giderek daha fazla sömürgelestirilmesi
ile de, korsanların saklanabilecekleri liman sayısı azaldı. Tarih boyunca çoğunlukla
devletlerin birbirlerine üstünlük sağlamak için kullandıkları bir yöntem olan, devlet
haydutlarına düsman gemilerini yağmalama yetkisi verilmesi sonrasında suç sayıldı

Korsanlık 16. yüzyılda İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğuyken elinde bir silah,
bir savunma ve hatta tesvik edilen bir yasam tarzıydı. Barbaros Hayrettin’i, Uluç Reis’i
Osmanlı’nın komutanları olup onların sayelerinde birkaç asır İspanyollar, Kuzey Afrika
ve Doğu Akdeniz’e uğramamıstır. Bağımsız ve yasadısı faaliyet gösteren piratlık olarak
adlandırılan deniz haydutluğu ve korsanlık illegal olmasına rağmen içeriği ve sonuçları
bakımından ticari bir değer olusturmaktaydı. Korsanlar sehirleri yağmalayıp yok
edebildikleri gibi bir sehri veya bölgesel denizleri koruma altına alıp sehirlerin
gelismesine neden olmaktadırlar. Yağma edilen malların yani ganimetlerin tekrar
pazarlara sürülmesi süreci oldukça karlıydı. Denizlere kıyısı olan tüm devletler kendi
sahil ve gemilerinin vurulmaması sartıyla piratlığı desteklemekteydi. Böylece sehir
ekonomik açıdan gelismekteydi. Piratlık ganimetlerinin ve köle satıslarının büyük
tutarlarda olması ve asırı karlılığı belirli pazarların olusmasına neden oldu. Pazarların
kontrol altında tutulması ve satıslardan vergi geliri sağlanması için korsanlığın
yasallasması 1400 yılında Fransa kralı Charles’in fermanıyla olmustur

KORSANLAR

Korsanlar, 17. yüzyılda yasamıs, devlet ya da kral izni olmadan kendi iradesiyle açık
denizlere açılıp, baska kisilerin gemilerini ve mallarını gasp etmis kisiler olarak
bilinmektedir. Buna karsın; devlet izniyle o bölgenin sularını korumak amacıyla
korsanlık yapan hükümet korsanları da bulunmaktadır. Bu bölümde yasal olan ve yasal
olmayan korsanlar arasındaki farklılıklar incelenmiştir.
Deniz haydutluğu, deniz alanlarının ulaşım ve ticaret amaçlı kullanıldığı
dönemlerden itibaren süregelen bir olgudur. Antik çağda ticaret gemilerini hedef alan
saldırılarda bulunan ve bu amaçla Limni Adasını üs olarak kullanan Trakyalılar
(Thracians), kayıtlara ilk deniz haydutları olarak geçmislerdir. Geçmiste, özellikle de
Ortaçağın sonlarına kadar savas, uluslar arası iliskilerde sıklıkla basvurulan bir yöntem
niteliğindeydi. Savasan devletlerin uyrukları arasında da savasın devam ettiği var
sayılan bu dönemde, haklı bir sebep olmaksızın insanların sahip oldukları malları
ellerinden almak sıradan bir davranıs olarak kabul edilmekte, bu tür fiilleri
gerçeklestiren sahıslar birer hırsız ya da soyguncu seklinde nitelendirilmemekteydi.
Gemiciliğin ilk zamanlarında, Akdeniz’de kıyıları olan tüm halklar korsanlık
yapmaktaydı. Yunanistan’da bu etkinlik Aitolialılar, Lokrisliler ve Akarnanialılar’ın
temel uğrası oldu. Gereksinimlerinin karsılanması deniz güvenliğine bağlı olan Roma
Ligür (M.Ö. III. yy.)veİllyria korsanlarıyla (M.Ö. 229, 168) savastı. Helenistik çağda,
Lykia ve Kilikia tehlikeli korsan yataklarıydı
Bir devletin müsaadesi altında özel kişilerce donatılmıs gemiyle düsman
gemilerine saldırmak korsanlık; bağlı olduğu hükümetin izniyle düsman gemilerine ve
topraklarına saldıran kisi korsan; bu tür faaliyetlerde kullanılan gemiler de korsan
gemisi olarak isimlendirilmistir.
Larousse’un korsan maddesi açıklamasına göre ise; vurgun yapmak için
denizlerde ticaret gemilerine saldıran, baskalarının hakkını zor kullanarak alan ve
böylece zenginlesen hayduda denir. Korsan gemileri, düsman ticaret gemilerine
saldırma ve onları ele geçirme izni veren kraldan belli bir pay alırdı. Korsan gemisi
olarak ya bir ticaret gemisi ya da kraliyet donanmasınca verilen bir savas gemisi
kullanılırdı. Elde edilen ganimetin yasal hale gelmesi için, ganimet mahkemesi denilen
özel bir mahkemece onaylanması gerekirdi (Larousse, 1986: 6998).
Deniz ve sahillerdeki yasadısı faaliyetler olan deniz haydutluğu (pirata) ve
korsanlık (corsario) kavramlarının iki alt kavram olarak incelenmesi gerektiğini öne
sürenler de vardır. Bunlara göre; korsan bir bayrak altında, belirli bir birliğe ve otoriteye
bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Deniz haydutu ise, hiçbir birliğe tabi
olmadan, düzenli bir siyasi teskilata dâhil bulunmayan, sadece yerel olarak küçük çaplı
deniz yağmalarıyla hayatını sürdüren kisidir (Ece, www.denizhaber.com:2008).
Korsan adı verilen kisilerin çoğunluğu denizcilerdi: 1600-1640 yılları arasında
korsanlıkla suçlanan 700 adamdan olusan bir örnek grubun yüzde 73’ü kendilerini
denizci ya da gemici olarak tanımlamıslardır. Bu oran Büyük Korsanlık Çağı olan
1720’lerde daha da yüksektir. Marcus Redikler’in o dönemde Atlas Okyanusu’nun
batısıyla Karayipler’de faaliyet halinde olan Anglo-Amerikan korsanlarla ilgili yaptığı
analiz, bunların yüzde 98’inin eskiden ticaret gemisinde veya İngiliz Deniz
Kuvvetleri’nde görev almıs ya da hükümetin verdiği yetkiyle denize açılan korsan
gemilerinde çalısmıs denizciler olduğunu göstermektedir. Çoğu, gemileri ele
geçirildiğinde korsanlara katılmak için gönüllü olan tüccar denizcilerdi.
En tanınmış korsanlar 17. yüzyılda yasallaşmışlardır. Pek çok isimleri vardır:
Korsan, Deniz Eşkıyası, Kıyı Kardeşleri gibi. İlk korsanlık faaliyeti, M.Ö. 7.yüzyılda
Akdeniz ve Ege’de gemilere yapılan saldırılara dayanmaktadır (Matthews, 2006: 3).
Korsanlık, arkasında bir devletin bulunduğu ve onun hoşgörüsüyle, baksa
devletlerin gemilerine karsı denizde yapılan haksız kazanç sağlayıcı eylemleri yapanlar
için kullanılır.

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı gibi, korsanlık genel olarak denizcilik
kurallarına uyulmayan, resmi bir kimlik taşımayan, baskılarının mallarına zorla el
konularak yapılan bir eylem olarak anlaşılmaktadır.
Korsanlık, daha çok devletler arası, savasın bir çesidi veya bir cephesi olup, 1856
Paris Konferansı ile yasaklanmıştır. Deniz haydutluğu ise, devlet hoşgörüsünün
olmadığı gemi kaçırma, esir alma olaylarıdır. Baska bir deyişle, devlet otoritesinden
bağımsız olarak özel imkânları ve etrafına topladığı kisilerle, gemilere saldırarak
soygun yapılmasıdır. Çoğunlukla ülkelerin hükümranlık alanları dısında kalan
uluslararası sularda meydana gelmektedir
Alıntının aslı ”
Korsan, hem eskiden hem de günümüzde, gemileri soyup yağmalayan kisilere
verilen addır. Kral VIII. Henry’nin hüküm sürdüğü dönemde kabul edilen korsanlık
aleyhinde bir kanuna göre bu terim sadece açık denizlerdeki soygunları değil, Donanma
Amirali’nin yetkili olduğu her liman, nehir, koy ya da bölgede islenen ağır suçları,
soygunları ve cinayetleri de kapsıyordu.
1856 Paris Konferansıyla korsanlık yapmak bir suç sayılmıştır. Bu tarihten
sonra korsanlık isiyle uğrasalar, pişman olup gemiden inmek isterlerse; devlet tekrar
denizlere açılmamak kaydıyla serbest bırakma yetkisine sahipti. Bir baska yöntemse;
devlet korsanlara, gemiden inme çağrısı da yapabilir, bu çağrıya karsılık vermeyen
korsanlara yakalama emri çıkartılır, hapis ya da ölüm cezası uygulanırdı. Böylelikle izin
belgesi olamayan korsanların önüne geçilirdi.
Hükümetten aldıkları yetkiyle korsanlık yapanları, diğer bir değisle düsman bir
ulusun gemilerine saldırıp bunlara el koymak için izin belgesi olan silahlı bir gemiyi ya
da o geminin kumandanını veya mürettebatını ifade etmek için ise ödül avcısı ya da
hükümet korsanı ifadesi kullanılmaktadır. Bahsi geçen izin belgesi, ‘gemi avlama ve
misilleme yetkisi’ diye anılan bir belge niteliğinde basılıyordu. Baslangıçta, bu belge,
gemisi ya da yükü çalınmıs veya zarara uğratılmıs olan tüccarların, düsmana saldırarak
misilleme çabasına girmesini ve kayıplarını telafi etmesini sağlamak amacıyla

hükümdar tarafından veriliyordu; ancak on altıncı yüzyıla gelindiğinde bu sistem
denizcilikle uğrasan uluslar tarafından savas zamanında düsman gemilerine saldırmanın
ucuz bir yolu olarak kullanılmaya baslanmıstı. Sahsa ait gemilere korsan avlama yetkisi
vermek hükümdarı, islemez haldeki büyük bir donanmanın insa edilmesi ve bakımının
yapılması masrafından kurtarıyordu
Gosse korsanı, bir deniz soyguncusu, bir eskıya bir baskasının telif hakkını ihlal
eden kisi olarak tanımlamaktadır.
Gemi avlama yetkisi, gösterisli hukuksal ifadeler kullanılarak yazılmıs ve
karmasık yazı hileleriyle süslenmis olan etkileyici bir belgeydi. Ödül avcılarından bir
seyir defteri tutmaları ve ele geçirilen tüm gemilerle malları değerlerinin biçilmesi ve
tayin edilmesi için bir denizcilik mahkemesine teslim etmeleri isteniyordu. Hükümdar
bu ederlerden belli bir pay alıyordu ve geri kalan da geminin sahiplerine, kaptanına ve
mürettebatına kalıyordu. Teoride, kendisine yetki verilmis olan bir ödül avcısı, uluslar
arası kanunlar tarafından tanınıyordu ve korsanlık nedeniyle dava edilemezdi. Fakat
sistem suiistimallere çok açıktı ve bu ödül avcıları çoğunlukla izinli korsanlardı

Denizcilikle uğrasan milletler, korsanlarla isbirliği yaparak korsanlığı savas
zamanında düsman gemilerine saldırmanın bir yolu olarak kullanmıslardır. Baslangıçta
her devlet, diğer devletlerin bayrağını tasıyan gemilere, yabancı tüccarlara karsı yapılan
saldırıları görmezlikten gelmistir. Hatta fırsat buldukça bu tür faaliyette bulunanları
desteklemis ve korsanların ele geçirdikleri ganimetten pay almıstır. Zamanla korsanların
durumu yarı-resmi bir nitelik kazanmıstır. Devletler bir savas durumunda, düsman
ticaret gemilerine saldırarak, bu gemileri ele geçirmek ve gemideki yüke el koymak
üzere korsanları yetkilendirme yoluna gitmislerdir. Bu amaçla, barıs zamanında birer
ticaret gemisi olarak faaliyet gösteren ve özel kisilerin idaresinde bulunan gemiler,
savas zamanında bağlı olduğu devletten izin belgesi (letter de marque veya commission
en course) alarak, kontrolü devlette olmak üzere, düsman devlet gemilerine yönelik
savasa katılma yetkisine sahip kılınmıslardır. Dolayısıyla izin belgeli özel sahıslar
tarafından donatılan ve devletlerarası savasın bir parçası haline gelen söz konusu
gemiler, belirli bir birliğe ve otoriteye bağlı olarak, yaygın bir sekilde düsmana yönelik
savas faaliyetlerine katılmıslardır. Karsılıklı menfaat paylasımının söz konusu olduğu
bu iliskide, korsanlar sunmus olduğu hizmete karsılık zapt ettiği gemiler ve yük
üzerinden belli bir pay almıslardır. Henüz bir donanmaya sahip olmayan ya da yeterli
bir deniz gücü bulunmayan devletler de deniz savası için ihtiyaç duydukları asker ve
savas araçlarını, korsanlar sayesinde elde etmislerdir (Topal, 2010: 101-103).
Yukarıdaki bilgilerden de anlasıldığı gibi denizcilikle uğrasan milletler, kendi
çıkarları için korsanlığı desteklemis ve düsman gemilerine saldırılarda korsanları
kullanmıslardır. Buna karsılık olarak korsanların elde ettiği ganimetlerden pay alarak
isbirliği yapmıslardır.
Deniz haydutları, on yedinci yüzyılda Karayipler ve Güney Amerika kıyıları
civarında etkili olan korsanlardı. Simdilerde bu ifade ellerine geçen her gemiyi avlayan
kanunsuz maceracıların yanı sıra, Jamaika’daki İngiliz validen aldığı yetkiyle
İspanyollar’la savasan Henry Morgan gibi adamları üstünkörü de olsa kapsamaktadır.
Baslangıçta deniz haydutları arasındaki örgütlenme yok denecek kadar azdı. Ama kısa
süre içerisinde, Kıyı Kardesliği diye anılmaya baslayan serbest bir konfederasyon
olusturdular. Aralıklı olarak büyük bir hedefe yapılacak toplu bir baskın için bir araya
geliyorlardı. Bunların en bilineni; 1671’de Henry Morgan önderliğimde Panama’ya
yapılan ve bu İspanyol sehrinin yağmalanması ve yıkılmasıyla sonuçlanan saldırıdır

Karayip Denizi’ndeki Đspanyol rotasını ve diğer ticari deniz yollarını
yağmalayan korsanlar, maceracı ve çapulcu gruplar daha çok firari kölelerden,
sözlesmeli isçilerden ya da hükümlü nakliyatçılardan meydana geliyordu. Bu kisilerin
öncülüğünü yapanlar, genellikle Avrupa devletleri için çalısan fırsatçılardı. Kanunsuz
geçmislerine karsın, maceracıların belli ahlak ve davranıs kuralları vardı. Bu kurallar,
gruba sadakatte ve elde edilen ganimetin önceden belirlenen hissedarlarına
paylastırılmasında kendini gösteriyordu. Günümüz borsasında kullanılan ‘hisse senedi’
sözü de buradan gelmektedir

17. yüzyılda yasayan ve faaliyet halinde olan korsanların birçoğunun eğitimsiz
fakir ailelerden geldiği bilinse de eğitim seviyesi yüksek ve asil ailelerde yetismis
korsanların sayısı da azımsanmayacak kadar çoktur.
Akdeniz’de üs kurmus olan korsanlara deniz akıncıları deniyordu. Bunların en
bilinenleri, Cezayir, Tunus ve Sale gibi sehirlerle Afrika’nın kuzey kıyılarındaki diğer
liman kentlerinde etkin olan Berberi kıyısı korsanlarıydı. Müslüman ülkelerin
hükümdarları bunlara Hristiyan ülkelere ait gemilere saldırma yetkisi vermisti.
Akdeniz’de yol alan ticaret gemilerinin kaptanlarına ve mürettebatlarına göre, deniz
akıncılarının hepsi korsandı. Bazen Avrupa uluslarından biri akıncı tehditleriyle
mücadele edebilmeleri için savas gemilerinden olusan ufak bir filo yollanırdı. 1816’da
Cezayir sehri muazzam bir müttefik donanması tarafından topa tutuluncaya kadar deniz
akıncıları gemiler için ciddi bir tehlike olmaya devam etti.
Deniz ticaretinin yoğun ancak otorite ve denetimin zayıf olduğu deniz
alanlarında sıklıkla görülen ve haydutlar açısından karlı bir sektör haline gelen deniz
haydutluğu, özel şahısların herhangi bir devlet bağlantısı olmaksızın kendilerine ait
gemilerle diğer gemilere, bu gemilerdeki insanlara ya da yüke karsı kendi çıkarları
doğrultusunda saldırmalarını ifade etmektedir. Korsanlıktan farklı olarak haydutlar,
herhangi bir hukuki dayanağa sahip olmaksızın bu tür şiddet hareketlerinde
bulunmaktadır.
Belirli suyollarının, sahip oldukları coğrafi sartlar ve bölge devletlerinin içinde
bulunduğu siyasi ve ekonomik krizlerden ötürü deniz haydutları için son derece elverisli
alanlar haline geldiği görülmektedir. Dar suyollarının ve sayısız küçük adanın
bulunduğu deniz alanlarının haydutluk açısından son derece elverisli olduğunu
söylemek gerekir. Aden Körfezi ve Kızıl Deniz, Nijerya açıkları basta olmak üzere Batı
Afrika, Malakka ve Singapur Boğazı, Güney Çin Denizi bu anlamda yüksek riske sahip
deniz ticaret yolları olarak karsımıza çıkmaktadır
Batıda en etkin korsanlar Normanlardı. Hıristiyanlık ve islam arasında
paylasılmıs olan Akdeniz’de, XI. yy.dan sonra korsanlar, 1830’a kadar etkinlik
10gösterdiler. 19. yüzyılda bile kimi yerlerde, örneğin Afrika’nın Basra körfezinin, Çin’in
bazı kıyılarında ve Polinezya’da korsanlara rastlanmaktaydı

KORSANLAR VE KORSANLARIN KULLANDIKLARI
BAYRAKLARIN GRAFİK TASARIM AÇISINDAN
YÜKLENDİĞİ ANLAMLAR VE GÜNÜMÜZ
SEMBOLLEREYLE KARSILASTIRILMASI

Ümran ÜMRE
Kütahya - 2012