kahramanlıkları, destanları, güzellikleri, savaşa canıyla başıyla katılan anaları-evlatları anımsattığı kadar...
tecavüzleri, katliamları, kan dökmeleri, cinayetleri, hırsızlıkları, nice nice dümenleri ve daha neleri de anımsatan -anımsatması gereken- semboldür.
faşist, liberal, komünist, kökten-dinci falan filan diye üleştirerek tanım yapma faşizanlığından ırak durarak konuşuyorum; bayrak bir ulusun en değerli, en müessir yanının sembolize edilişidir ve bu da günümüz global dünyasında "para"dır azizim. ister he de ister cık, bu böyle... o yüzden kalkıp -hâla, "al bayraam can bayraaam, seni ben nerelere koyam, atem tutem, kaskavuram! ühü!" kabilinden beyanatları onun bunun ağzına, gözüne fışkırtmak içi boş, dışı frapan, tamamı anlamsız hâle gelmiştir...
atalarla, geleneklerle, göreneklerle, töreyle möreyle, ta sekizinci yüzyılda bahsi geçmiş efsanevî öğelerle övünmenin nasıl bir tatmin sağladığı galiba aşikâr... gayet hayvanî, gayet kaba, gayet ilkel bir tatmin... bu doyma sürecinin sonucu, küstah ve meymenetsiz doğurgusu, farklı etnik kökenlere sahip gruplara küfredip sağa sola bayrak asarak vatani vazifesini ifa ettiğini sanan insanlarla dolup taşıyor olmaktır çünkü; öyle olmasaydı daha farklı insanlar nicel baskınlığı yakalamış olurlardı...
böyle deyince herkes facia denecek raddede dolduruşa geliyor, "vatanı sevmek suç mu lan! vurun arkadaşlar, buyurun..." tarzında yakarışlarla feryat figan edip ortalığı ateşe vermeye kalkışıyorlar... ama, yok ama'sı yok dostum, kalkıp bu tip insanlar için "yok arkadaşım, bak ben onu demek istemiyorum, şu şöyle, bu da böyle, anladın di' mi..." türünden lakırdılarla ortamı iyice kalabalıklaştırmayacağım. bir klişeyle geçiştirmek istiyorum: anlayan anlar...
şöyle ve böyle işte... her neyse... küçüklerinizi sevin, büyüklerinizi sayın, kendinizi koruyun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder