1.3.17

KORSANLAR

Korsanlar, 17. yüzyılda yasamıs, devlet ya da kral izni olmadan kendi iradesiyle açık
denizlere açılıp, baska kisilerin gemilerini ve mallarını gasp etmis kisiler olarak
bilinmektedir. Buna karsın; devlet izniyle o bölgenin sularını korumak amacıyla
korsanlık yapan hükümet korsanları da bulunmaktadır. Bu bölümde yasal olan ve yasal
olmayan korsanlar arasındaki farklılıklar incelenmiştir.
Deniz haydutluğu, deniz alanlarının ulaşım ve ticaret amaçlı kullanıldığı
dönemlerden itibaren süregelen bir olgudur. Antik çağda ticaret gemilerini hedef alan
saldırılarda bulunan ve bu amaçla Limni Adasını üs olarak kullanan Trakyalılar
(Thracians), kayıtlara ilk deniz haydutları olarak geçmislerdir. Geçmiste, özellikle de
Ortaçağın sonlarına kadar savas, uluslar arası iliskilerde sıklıkla basvurulan bir yöntem
niteliğindeydi. Savasan devletlerin uyrukları arasında da savasın devam ettiği var
sayılan bu dönemde, haklı bir sebep olmaksızın insanların sahip oldukları malları
ellerinden almak sıradan bir davranıs olarak kabul edilmekte, bu tür fiilleri
gerçeklestiren sahıslar birer hırsız ya da soyguncu seklinde nitelendirilmemekteydi.
Gemiciliğin ilk zamanlarında, Akdeniz’de kıyıları olan tüm halklar korsanlık
yapmaktaydı. Yunanistan’da bu etkinlik Aitolialılar, Lokrisliler ve Akarnanialılar’ın
temel uğrası oldu. Gereksinimlerinin karsılanması deniz güvenliğine bağlı olan Roma
Ligür (M.Ö. III. yy.)veİllyria korsanlarıyla (M.Ö. 229, 168) savastı. Helenistik çağda,
Lykia ve Kilikia tehlikeli korsan yataklarıydı
Bir devletin müsaadesi altında özel kişilerce donatılmıs gemiyle düsman
gemilerine saldırmak korsanlık; bağlı olduğu hükümetin izniyle düsman gemilerine ve
topraklarına saldıran kisi korsan; bu tür faaliyetlerde kullanılan gemiler de korsan
gemisi olarak isimlendirilmistir.
Larousse’un korsan maddesi açıklamasına göre ise; vurgun yapmak için
denizlerde ticaret gemilerine saldıran, baskalarının hakkını zor kullanarak alan ve
böylece zenginlesen hayduda denir. Korsan gemileri, düsman ticaret gemilerine
saldırma ve onları ele geçirme izni veren kraldan belli bir pay alırdı. Korsan gemisi
olarak ya bir ticaret gemisi ya da kraliyet donanmasınca verilen bir savas gemisi
kullanılırdı. Elde edilen ganimetin yasal hale gelmesi için, ganimet mahkemesi denilen
özel bir mahkemece onaylanması gerekirdi (Larousse, 1986: 6998).
Deniz ve sahillerdeki yasadısı faaliyetler olan deniz haydutluğu (pirata) ve
korsanlık (corsario) kavramlarının iki alt kavram olarak incelenmesi gerektiğini öne
sürenler de vardır. Bunlara göre; korsan bir bayrak altında, belirli bir birliğe ve otoriteye
bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Deniz haydutu ise, hiçbir birliğe tabi
olmadan, düzenli bir siyasi teskilata dâhil bulunmayan, sadece yerel olarak küçük çaplı
deniz yağmalarıyla hayatını sürdüren kisidir (Ece, www.denizhaber.com:2008).
Korsan adı verilen kisilerin çoğunluğu denizcilerdi: 1600-1640 yılları arasında
korsanlıkla suçlanan 700 adamdan olusan bir örnek grubun yüzde 73’ü kendilerini
denizci ya da gemici olarak tanımlamıslardır. Bu oran Büyük Korsanlık Çağı olan
1720’lerde daha da yüksektir. Marcus Redikler’in o dönemde Atlas Okyanusu’nun
batısıyla Karayipler’de faaliyet halinde olan Anglo-Amerikan korsanlarla ilgili yaptığı
analiz, bunların yüzde 98’inin eskiden ticaret gemisinde veya İngiliz Deniz
Kuvvetleri’nde görev almıs ya da hükümetin verdiği yetkiyle denize açılan korsan
gemilerinde çalısmıs denizciler olduğunu göstermektedir. Çoğu, gemileri ele
geçirildiğinde korsanlara katılmak için gönüllü olan tüccar denizcilerdi.
En tanınmış korsanlar 17. yüzyılda yasallaşmışlardır. Pek çok isimleri vardır:
Korsan, Deniz Eşkıyası, Kıyı Kardeşleri gibi. İlk korsanlık faaliyeti, M.Ö. 7.yüzyılda
Akdeniz ve Ege’de gemilere yapılan saldırılara dayanmaktadır (Matthews, 2006: 3).
Korsanlık, arkasında bir devletin bulunduğu ve onun hoşgörüsüyle, baksa
devletlerin gemilerine karsı denizde yapılan haksız kazanç sağlayıcı eylemleri yapanlar
için kullanılır.

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı gibi, korsanlık genel olarak denizcilik
kurallarına uyulmayan, resmi bir kimlik taşımayan, baskılarının mallarına zorla el
konularak yapılan bir eylem olarak anlaşılmaktadır.
Korsanlık, daha çok devletler arası, savasın bir çesidi veya bir cephesi olup, 1856
Paris Konferansı ile yasaklanmıştır. Deniz haydutluğu ise, devlet hoşgörüsünün
olmadığı gemi kaçırma, esir alma olaylarıdır. Baska bir deyişle, devlet otoritesinden
bağımsız olarak özel imkânları ve etrafına topladığı kisilerle, gemilere saldırarak
soygun yapılmasıdır. Çoğunlukla ülkelerin hükümranlık alanları dısında kalan
uluslararası sularda meydana gelmektedir
Alıntının aslı ”
Korsan, hem eskiden hem de günümüzde, gemileri soyup yağmalayan kisilere
verilen addır. Kral VIII. Henry’nin hüküm sürdüğü dönemde kabul edilen korsanlık
aleyhinde bir kanuna göre bu terim sadece açık denizlerdeki soygunları değil, Donanma
Amirali’nin yetkili olduğu her liman, nehir, koy ya da bölgede islenen ağır suçları,
soygunları ve cinayetleri de kapsıyordu.
1856 Paris Konferansıyla korsanlık yapmak bir suç sayılmıştır. Bu tarihten
sonra korsanlık isiyle uğrasalar, pişman olup gemiden inmek isterlerse; devlet tekrar
denizlere açılmamak kaydıyla serbest bırakma yetkisine sahipti. Bir baska yöntemse;
devlet korsanlara, gemiden inme çağrısı da yapabilir, bu çağrıya karsılık vermeyen
korsanlara yakalama emri çıkartılır, hapis ya da ölüm cezası uygulanırdı. Böylelikle izin
belgesi olamayan korsanların önüne geçilirdi.
Hükümetten aldıkları yetkiyle korsanlık yapanları, diğer bir değisle düsman bir
ulusun gemilerine saldırıp bunlara el koymak için izin belgesi olan silahlı bir gemiyi ya
da o geminin kumandanını veya mürettebatını ifade etmek için ise ödül avcısı ya da
hükümet korsanı ifadesi kullanılmaktadır. Bahsi geçen izin belgesi, ‘gemi avlama ve
misilleme yetkisi’ diye anılan bir belge niteliğinde basılıyordu. Baslangıçta, bu belge,
gemisi ya da yükü çalınmıs veya zarara uğratılmıs olan tüccarların, düsmana saldırarak
misilleme çabasına girmesini ve kayıplarını telafi etmesini sağlamak amacıyla

hükümdar tarafından veriliyordu; ancak on altıncı yüzyıla gelindiğinde bu sistem
denizcilikle uğrasan uluslar tarafından savas zamanında düsman gemilerine saldırmanın
ucuz bir yolu olarak kullanılmaya baslanmıstı. Sahsa ait gemilere korsan avlama yetkisi
vermek hükümdarı, islemez haldeki büyük bir donanmanın insa edilmesi ve bakımının
yapılması masrafından kurtarıyordu
Gosse korsanı, bir deniz soyguncusu, bir eskıya bir baskasının telif hakkını ihlal
eden kisi olarak tanımlamaktadır.
Gemi avlama yetkisi, gösterisli hukuksal ifadeler kullanılarak yazılmıs ve
karmasık yazı hileleriyle süslenmis olan etkileyici bir belgeydi. Ödül avcılarından bir
seyir defteri tutmaları ve ele geçirilen tüm gemilerle malları değerlerinin biçilmesi ve
tayin edilmesi için bir denizcilik mahkemesine teslim etmeleri isteniyordu. Hükümdar
bu ederlerden belli bir pay alıyordu ve geri kalan da geminin sahiplerine, kaptanına ve
mürettebatına kalıyordu. Teoride, kendisine yetki verilmis olan bir ödül avcısı, uluslar
arası kanunlar tarafından tanınıyordu ve korsanlık nedeniyle dava edilemezdi. Fakat
sistem suiistimallere çok açıktı ve bu ödül avcıları çoğunlukla izinli korsanlardı

Denizcilikle uğrasan milletler, korsanlarla isbirliği yaparak korsanlığı savas
zamanında düsman gemilerine saldırmanın bir yolu olarak kullanmıslardır. Baslangıçta
her devlet, diğer devletlerin bayrağını tasıyan gemilere, yabancı tüccarlara karsı yapılan
saldırıları görmezlikten gelmistir. Hatta fırsat buldukça bu tür faaliyette bulunanları
desteklemis ve korsanların ele geçirdikleri ganimetten pay almıstır. Zamanla korsanların
durumu yarı-resmi bir nitelik kazanmıstır. Devletler bir savas durumunda, düsman
ticaret gemilerine saldırarak, bu gemileri ele geçirmek ve gemideki yüke el koymak
üzere korsanları yetkilendirme yoluna gitmislerdir. Bu amaçla, barıs zamanında birer
ticaret gemisi olarak faaliyet gösteren ve özel kisilerin idaresinde bulunan gemiler,
savas zamanında bağlı olduğu devletten izin belgesi (letter de marque veya commission
en course) alarak, kontrolü devlette olmak üzere, düsman devlet gemilerine yönelik
savasa katılma yetkisine sahip kılınmıslardır. Dolayısıyla izin belgeli özel sahıslar
tarafından donatılan ve devletlerarası savasın bir parçası haline gelen söz konusu
gemiler, belirli bir birliğe ve otoriteye bağlı olarak, yaygın bir sekilde düsmana yönelik
savas faaliyetlerine katılmıslardır. Karsılıklı menfaat paylasımının söz konusu olduğu
bu iliskide, korsanlar sunmus olduğu hizmete karsılık zapt ettiği gemiler ve yük
üzerinden belli bir pay almıslardır. Henüz bir donanmaya sahip olmayan ya da yeterli
bir deniz gücü bulunmayan devletler de deniz savası için ihtiyaç duydukları asker ve
savas araçlarını, korsanlar sayesinde elde etmislerdir (Topal, 2010: 101-103).
Yukarıdaki bilgilerden de anlasıldığı gibi denizcilikle uğrasan milletler, kendi
çıkarları için korsanlığı desteklemis ve düsman gemilerine saldırılarda korsanları
kullanmıslardır. Buna karsılık olarak korsanların elde ettiği ganimetlerden pay alarak
isbirliği yapmıslardır.
Deniz haydutları, on yedinci yüzyılda Karayipler ve Güney Amerika kıyıları
civarında etkili olan korsanlardı. Simdilerde bu ifade ellerine geçen her gemiyi avlayan
kanunsuz maceracıların yanı sıra, Jamaika’daki İngiliz validen aldığı yetkiyle
İspanyollar’la savasan Henry Morgan gibi adamları üstünkörü de olsa kapsamaktadır.
Baslangıçta deniz haydutları arasındaki örgütlenme yok denecek kadar azdı. Ama kısa
süre içerisinde, Kıyı Kardesliği diye anılmaya baslayan serbest bir konfederasyon
olusturdular. Aralıklı olarak büyük bir hedefe yapılacak toplu bir baskın için bir araya
geliyorlardı. Bunların en bilineni; 1671’de Henry Morgan önderliğimde Panama’ya
yapılan ve bu İspanyol sehrinin yağmalanması ve yıkılmasıyla sonuçlanan saldırıdır

Karayip Denizi’ndeki Đspanyol rotasını ve diğer ticari deniz yollarını
yağmalayan korsanlar, maceracı ve çapulcu gruplar daha çok firari kölelerden,
sözlesmeli isçilerden ya da hükümlü nakliyatçılardan meydana geliyordu. Bu kisilerin
öncülüğünü yapanlar, genellikle Avrupa devletleri için çalısan fırsatçılardı. Kanunsuz
geçmislerine karsın, maceracıların belli ahlak ve davranıs kuralları vardı. Bu kurallar,
gruba sadakatte ve elde edilen ganimetin önceden belirlenen hissedarlarına
paylastırılmasında kendini gösteriyordu. Günümüz borsasında kullanılan ‘hisse senedi’
sözü de buradan gelmektedir

17. yüzyılda yasayan ve faaliyet halinde olan korsanların birçoğunun eğitimsiz
fakir ailelerden geldiği bilinse de eğitim seviyesi yüksek ve asil ailelerde yetismis
korsanların sayısı da azımsanmayacak kadar çoktur.
Akdeniz’de üs kurmus olan korsanlara deniz akıncıları deniyordu. Bunların en
bilinenleri, Cezayir, Tunus ve Sale gibi sehirlerle Afrika’nın kuzey kıyılarındaki diğer
liman kentlerinde etkin olan Berberi kıyısı korsanlarıydı. Müslüman ülkelerin
hükümdarları bunlara Hristiyan ülkelere ait gemilere saldırma yetkisi vermisti.
Akdeniz’de yol alan ticaret gemilerinin kaptanlarına ve mürettebatlarına göre, deniz
akıncılarının hepsi korsandı. Bazen Avrupa uluslarından biri akıncı tehditleriyle
mücadele edebilmeleri için savas gemilerinden olusan ufak bir filo yollanırdı. 1816’da
Cezayir sehri muazzam bir müttefik donanması tarafından topa tutuluncaya kadar deniz
akıncıları gemiler için ciddi bir tehlike olmaya devam etti.
Deniz ticaretinin yoğun ancak otorite ve denetimin zayıf olduğu deniz
alanlarında sıklıkla görülen ve haydutlar açısından karlı bir sektör haline gelen deniz
haydutluğu, özel şahısların herhangi bir devlet bağlantısı olmaksızın kendilerine ait
gemilerle diğer gemilere, bu gemilerdeki insanlara ya da yüke karsı kendi çıkarları
doğrultusunda saldırmalarını ifade etmektedir. Korsanlıktan farklı olarak haydutlar,
herhangi bir hukuki dayanağa sahip olmaksızın bu tür şiddet hareketlerinde
bulunmaktadır.
Belirli suyollarının, sahip oldukları coğrafi sartlar ve bölge devletlerinin içinde
bulunduğu siyasi ve ekonomik krizlerden ötürü deniz haydutları için son derece elverisli
alanlar haline geldiği görülmektedir. Dar suyollarının ve sayısız küçük adanın
bulunduğu deniz alanlarının haydutluk açısından son derece elverisli olduğunu
söylemek gerekir. Aden Körfezi ve Kızıl Deniz, Nijerya açıkları basta olmak üzere Batı
Afrika, Malakka ve Singapur Boğazı, Güney Çin Denizi bu anlamda yüksek riske sahip
deniz ticaret yolları olarak karsımıza çıkmaktadır
Batıda en etkin korsanlar Normanlardı. Hıristiyanlık ve islam arasında
paylasılmıs olan Akdeniz’de, XI. yy.dan sonra korsanlar, 1830’a kadar etkinlik
10gösterdiler. 19. yüzyılda bile kimi yerlerde, örneğin Afrika’nın Basra körfezinin, Çin’in
bazı kıyılarında ve Polinezya’da korsanlara rastlanmaktaydı

KORSANLAR VE KORSANLARIN KULLANDIKLARI
BAYRAKLARIN GRAFİK TASARIM AÇISINDAN
YÜKLENDİĞİ ANLAMLAR VE GÜNÜMÜZ
SEMBOLLEREYLE KARSILASTIRILMASI

Ümran ÜMRE
Kütahya - 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder