27.5.11

Sancak Nedir

Sancak üzerinde askeri bir birliğin simgesini taşıyan bayraktır.Daha da ayrıntısına girersek askeri bir birlik olan alaylara verilir veya kuruluşunda alay olmayan tugaylara verilir.

Sanacağın başka anlamları da vardır. Mesela gemilerin sağ tarafına sancak denir ve yön bildirir.

Sancak Osmanlıda il ve ilçeler arasında yer alan yönetim bölümüdür


20.5.11

DÜNYA BAYRAKLARI

Dünya bayrakları çok çeşitli renklerde olabilnekte fakat içlerinden en göze hoş gelen türk bayrağı. Bir çok ülkenin bayrağı ingilizlerden esinlenmiştir. İngilizler zamanında her ülkeyi sömürgeleştirdiklerinden bok gibi heryer ingiliz bayraklarıyla kaplı. Dünyada tabiki türk bayrağından esinlenen ülkelerde var mesela kardeş ülke azerbaycan mesela tunus. tunusta osmanlının eski eyaletiydi sonuçta. Dünyada bazı bayraklarsa sade 3 renkten oluşur. Mesela almanya mesela hollada mesela belçika mesela almanya veya rusya bunlara örnek verilebilir dünya bayrakları çeşit çeşit Mesela sudi araplarınki ilginç başka birisininki daha değişik .



Dünya üzerinde bağımsız olan ve bayrakları uluslararası çevrede tanınan devlet sayısı 222'dir. Bu devletlerin bayraklarını, dünya bayrakları şeklinde çağırabiliriz. 222 adet bağımsız devletin bayrakları incelendiğinde ve biçimsel bakımdan basitçe kategorilere ayrıldığında şu sonuçlara ulaşabiliriz:

Genelde ülkeler çeşitli sebepler nedeniyle, birbirine benzer biçimlerde bayraklar seçmişler ve kullanmaktadırlar. daha açık söylersek; en çok kullanılan altı bayrak formu tüm bayrakların %72'sini oluşturur. en çok kullanılan ilk üç biçim ise %50' sini oluşturmaktadır.

1. Dünya çapında en çok tercih edilen ve kullanılan bayrak formu yatay üç şeritten oluşan bayraktır. Almanya bayrağı, Rus bayrağı,  Arjantin örnek olarak verilebilir. bu biçimi kullanan ülke sayısı 52'dir. bazen üç farklı renk ile oluşturulabilen bu form; bazen de Arjantin bayrağında olduğu gibi aynı renk iki şerit arasındaki farklı bir şerit yardımıyla oluşturulmuştur.

2.En çok kullanılan ikinci bayrak biçimi ise ülke halklarının uzun yıllardır kullandıkları devlet veya ordu armalarıyla yada ülkeleri sembolize eden çeşitli simgelerden oluşur. bu tür bayrakları kullanan ülke sayısı 34 'tür. Arnavutluk bayrağı, Kıbrıs cumhuriyeti bayrağı ve Kazakistan bayrağı bu gruba girer.

3. İlk kez Fransız bayrağında kullanılan üç dikey şeritten oluşan "tricolore" bayrak ise üçüncüdür. toplam 23 ülke tarafından kullanılır. İtalya bayrağı İrlanda ve Belçika bayrağı örnek olabilir. daha çok Fransız ihtilali sonrası rejim değiştirmiş, milli bilinci yüksek cumhuriyetler tarafından kullanılır.

4. En çok kullanılan dördüncü bayrak biçimi, ana öğesi Hıristiyanlığı simgeleyen haç olan bayraklardır. 19 ülke tarafından kullanılır. İsveç bayrağı İsviçre ve İngiltere bayrağı örnek verilebilir.

5. Yıldızlı bayraklar ise (hilal ve yıldızlı değil) 17 ülke tarafından kullanılmaktadır. bayraklarda yıldızlar, büyük ve tek bir yıldız olarak kullanılabildiği gibi birden fazla ve farklı biçimlerde de kullanılmaktadır. Somali bayrağı, Vietnam bayrağı ve Çin halk cumhuriyeti bayrağı bunlara örnektir.

6. Altıncı en çok kullanılan bayrak formu ise yatay iki eşit şeritten meydana gelen formdur. 14 ülke kullanır. Ukrayna bayrağı, Polonya bayrağı Endonezya örnektir.

7. Hilal (ay) ve yıldızın birlikte kullanıldığı ve başka bir forma uymayan şeklen basit bayraklar. hilallerin şekilleri ince ve yayvan olanlarından, Türk bayrağındaki gibi kalın olanlara kadar değişebilir. yıldızlar ise beş kolludan, yedi veya sekiz kollu olanlarına kadar değişir. Tunus bayrağı, KKTC bayrağı Pakistan veya Moritanya bayrağı örnek verilebilir. 13 Ülke kullanır.

Toplam 10'dan az ülkenin kullandığı biçimler ise, kısaca:

8. sol kenarına üçgen bir kısım eklenmiş, üç yatay şeritli bayraklar. 9 ülke kullanır. mesela: Ürdün bayrağı.

9. Herhangi bir üst köşesinden diğer karşı köşeye ayrılacak şekilde şeritli yapıya sahip bayraklar. 9 ülke kullanır. mesela: trinidad tobago bayrağı.

10. Sol kenarına dikey bir şerit eklenmiş; ikiden fazla yatay şeride sahip bayraklar. 7 ülke kullanmaktadır. mesela: Umman bayrağı.

11. Sol kenarına üçgen bir kısım eklenmiş, iki yatay şeritli bayraklar. 6 ülke kullanır. mesela : Çek cumhuriyeti bayrağı.

12. Sol yukarı köşesindeki kare şeklin içinde yıldız veya yıldızlar bulunan; diğer kısımları üçten fazla yatay küçük şeritten oluşan bayraklar. 5 ülke tarafından kullanılır. en tanınanı Amerika Birleşik Devletleri bayrağıdır. ayrıca Liberya bayrağı da örnek verilebilir.

13. Tek renk bir zemin üzerinde daire formu. 3 ülke. mesela: Japonya bayrağı.

14. zigzag biçiminde dikey olarak ayrılmış iki şeritten oluşan form. 2 ülke kullanır. katar bayrağı ve Bahreyn bayrağı.

15. İki dikey şeritten oluşan form. 2 ülke. misal  Malta bayrağı.

16. Düz yapıya sahip veya tek renkten oluşan biçim. 2 ülke. mesela: Libya bayrağı.

Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor! Arif Nihat Asya





bir bayrak rüzgar bekliyor!
şehitler tepesi boş değil,
biri var bekliyor.
ve bir göğüs, nefes almak için;
rüzgar bekliyor.
türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
yattığı toprak belli,
tuttuğu bayrak belli,
kim demiş meçhul asker diye?
destanını yapmış,kasideye kanmış.
bir el ki;ahretten uzanmış,
edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!
öpelim temizse dudaklarımız,
fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.
rüzgarını kesmesin gövdeler
sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasideler.
geri gitsin alkışlar geri,
geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
ona oğullardan,analardan dilekler yeter,
yazın sarı,kışın beyaz çiçekler yeter! söyledi söyleyenler demin,
gel süngülü yiğit alkışlasınlar
şimdi sen söyle söz senin.
şehitler tepesi boş değil,
toprağını kahramanlar bekliyor! ve bir bayrak dalgalanmak için;
rüzgar bekliyor!
destanı öksüz ,sükutu derin meçhul askerin;
türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
yattığı toprak belli,
tuttuğu bayrak belli,
kim demiş meçhul asker diye?...

Arif Nihat Asya Kimdir

"bayrak şairi" olarka da tanımlanan, milliyetçi muhafazakar şairdir. 7 şubat 1904'de çatalca'da doğdu. istanbul'da yüksek öğretmen okulu'nu bitirdi (1927). adana, malatya, edirne, tarsus, ankara ve kıbrıs liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1950-1954 arası seyhan (adana) milletvekilliğinden sonra yine öğretmenliğe döndü (1954). ankara gazi lisesi'ndeki görevinden emekliye ayrılınca (şubat 1962) yeni istanbul ve babıali'de sabah gazetelerinde siyasi ve edebi fıkralar yazdı. 5 ocak 1975'de ankara'da hayata gözlerini yumdu.

yayımlanan şiir kitapları da şunlardır: heykeltraş (1924), yastığımın rüyası (1930), ayetler (1936), bir bayrak rüzgar bekliyor (1946), enikli kapı (1964), kubbe-i hadrâ (mevlânâ üzerine, 1956), kökler ve dallar (1964), emzikler (1964), dualar ve aminler (1967), aynalarda kalan (1969), kanatlar ve gagalar (1946),

İstiklal Marşının Kabulünün Önemi Üzerine Yazı

Bugün, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan İstiklal Marşı’mızın TBMM tarafından kabulünün  yıldönümüdür.

Bugün burada, rengini şehitlerimizin kanından alan ayyıldızlı bayrağımızın altında toplanma nedenimiz, yüreğimizdeki vatan sevgisini gün ışığına çıkarmak, ülkemize duyduğumuz sevginin büyüklüğünü göstermek, milletçe tek bir yürek tek bir yumruk olduğumuzu, dosta düşmana haykırmak, birlik ve bütünlüğümüzü pekiştirmektir.

İstiklal Marşı, parçalanmış, darmadağın edilmiş, yok olmak üzere olan bir milletin, yeniden doğuşunun, şahlanışının destanıdır.

İstiklal Marşı, Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk milletinin verdiği ölüm kalım mücadelesini, Türk milletinin bağımsızlığa olan düşkünlüğünü, bayrak sevgisini, vatanımızın güzelliğini dile getiren bir şiirdir. Milletimizin gönlünde İstiklal Marşı’mızın ayrı bir yeri vardır.

Şairleri sıradan insanlardan ayıran en belirgin özellik, onların daha duyarlı olmalarıdır. Hissettiklerini çekici bir üslupla anlatabilmeleridir. Şairlerin elinde dil daha bir güzelleşir. Bir anlamda insanların iç dünyalarına tercüman olurlar. Milletimizin çektiği sıkıntı ve acıları bizzat kendisi de yaşayan Akif, milletimizin kalbinden geçenleri, bir sanatçı duyarlılığıyla sezinlemiş, vatan aşkıyla yanıp tutuşan gönüllere tercüman olmuştur.

Mehmet Akif, Millî Mücadele yıllarında Burdur, Eskişehir, Afyon, Konya, Kastamonu gibi Anadolu’nun pek çok il ve ilçelerini dolaşmış, yaptığı coşku ve heyecan dolu konuşmalarla, halkımızı yüreklendirmiştir.

Savaş ortamında milletimizin içindeki istiklal ateşini alevlendirecek, mücadele azmini güçlendirecek, milletimizi tek yürek, tek yumruk haline getirecek manevî bir güce, istiklal marşına ihtiyaç duyulur.

Bu ihtiyacı ilk kez dile getiren kişi, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü olmuştur. İsmet İnönü, konuyu Maarif Vekili’ne açmış, askerlerimizin ve milletimizin şevk ve heyecanını artıracak bir millî marş yazdırılmasını istemiştir. Bunun üzerine Maarif Vekaleti, günümüzdeki adıyla Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bir şiir yarışması düzenlenir. Yarışmada birinci seçilen şiirin şairine 500 lira ödül verilecektir. O yıllarda ortalama bir memur maaşının 7,5 lira olduğunu düşünürsek, bu para, o dönem için bir servet değerindedir.

Yarışmaya dönemin şair ve aydınları tarafından 724 şiir gönderilir. Ancak bunlardan hiçbiri Türk milletinin istiklal uğruna verdiği mücadelenin büyüklüğünü, ruhunu, heyecanını yansıtabilecek güç ve değerde bulunmaz.

O yıllarda tanınmış bir şair ve aynı zamanda Burdur milletvekili olan Mehmet Akif yarışmayı kazanacak kişiye verilecek olan 500 liralık ödül nedeniyle bu yarışmaya katılmamıştır. Çünkü ona göre, bir milletin istiklal marşı para ile yazılmaz, yazılamaz.

Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerine adlı şiiriyle milletimizin gönlünde yer etmiş bir şairdir. Bu nedenle Türk milletinin istiklal marşını da Akif’in yazabileceğine inanılır.

Akif’in sırf ödül yüzünden bu yarışmaya katılmadığını öğrenen Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, konuyla yakından ilgilenir, Akif’le bizzat görüşür. Sonunda Mehmet Akif, 500 liralık ödülü almamak şartıyla yarışmaya katılma konusunda ikna edilir.

Mehmet Akif, şiirini Tacettin Dergâhı’nın soğuk duvarları arasında ve TBMM’nin sıralarında kısa bir sürede tamamlar. Akif’in şiiri, yarışmadaki 725. şiirdir.

12 Mart 1921’de istiklal marşını seçmek için TBMM’de oylama yapılır. Mehmet Akif’in şiiri, alkışlar eşliğinde ve dört defa ayakta dinlenerek kabul edilir.

Mehmet Akif, İstiklal Marşı’nı “kahraman ordumuza” ithaf etmiştir. Ayrıca, “Bu şiir bana değil, milletime aittir.” diyerek İstiklal Marşı’nı Safahat adlı kitabına koymamıştır. Yine yarışma sonunda kendisine zorla verilen 500 lirayı da fakir çocuk ve kadınlara meslek öğretmek üzere kurulan “Darülmesai”ye bağışlamıştır. O günlerde Burdur milletvekili olan Akif’in bir paltosu bile yoktur. Ankara’nın dondurucu soğuğunda eski bir ceketle dolaşmaktadır.

Sevgili Öğrenciler, şu an üzerinde yaşadığımız toprakların her bir karışı için binlerce şehit verilmiştir. Bu toprakların bedeli, canla ödenmiştir. Öylesine kutsal, öylesine değerlidir işte vatan.

Mithat Cemal Kuntay’ın dizelerinde bayrak ve vatan şöyle tanımlanır:

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

Vatan bir annedir, bir sevgilidir, vatan bir namustur. Onsuz yapılmaz. Her şey onunla güzeldir. Vatan atalarımızın bize bir emanetidir. En değerli varlığımızdır. Vatan gibisi yoktur. Vatan en güzelidir. Uğruna dünyaları verseler, yine de değişilmez. Cennet kadar güzeldir çünkü vatan.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Türk milleti, söz konusu vatan olunca değerli bildiği her şeyinden geçer. Canından, cananından, tüm varından geçer. Çünkü vatansız bunların hiçbir kıymeti yoktur.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

Sevgili Gençler, İstiklal Marşı’mızı söylerken; kar kış demeden, eksi 30 derece soğukta nöbet tutan Mehmetçikleri, dondurucu soğuğa, kara, tipiye, fırtınaya aldırış etmeden yollarda mayın taraması yapan, ölüme meydan okuyan, ölüme gülümseyen, kahraman Türk askerlerini düşünmeliyiz. Onlar sayesinde bugün başımız dik, göğsümüz kabarık bir şekilde yürüyoruz. Mayına basmış, vücudu paramparça olmuş, yahut sakat kalan askerlerimizi düşünün. Şehit ailelerini düşünün, dul kalan eşleri, babasının tabutu başında ağlayan çocukları düşünün. Yavrusunu kaybeden bir annenin yürekleri dağlayan feryadını düşünün.

Sevgili Öğrenciler, İstiklal Marşı’mızı söylerken, ayaklarınız yere sağlam bassın, sesiniz gür olsun. Çünkü bu marş bizim. Marşımızı sevin, ülkemizi sevin, okulumuzu, öğretmenlerimizi sevin. Marşımıza, bayrağımıza, ülkemize sahip çıkın. Vatan diye bildiğiniz bu topraklarda göğsünüzü gere gere dolaşın, çünkü bu toprakların bedeli geçmişte ödendi, günümüzde de ödenmeye devam ediyor.

Türk milleti, geçmişi kahramanlıklarla dolu bir millettir. Sarıkamış Harekâtı’nı hatırlayalım. 1914’te Ruslar’a karşı girişilen bu harekatta, 60 binin üzerinde askerimiz Allahuekber dağlarında donarak şehit olmuştur. Çanakkale Savaşı’nı hatırlayalım. Türk milleti için bir ölüm kalım mücadelesi olan bu savaşta 250 bin askerimiz şehit olmuştur. Bu savaşlar, Türk milletinin vatanı ve kutsal varlıkları uğruna neler yapabileceğinin bir delilidir.

Tüm bunlardan çıkarmamız gereken sonuç şu olmalıdır: Türk milleti bugünlere kolaylıkla gelmemiş, çok ağır bedeller ödemiştir. Üzerinde yaşadığımız toprakların her bir karışı, binlerce şehit verilerek korunmuştur.

Çanakkale Savaşı dendiğinde akıllara Mehmet Akif’in Çanakkale şehitlerimiz için yazdığı şiiri gelir. Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerine adlı şiirini İstiklal Marşı’ndan önce yazmıştır. Türk milletinin Çanakkale’de verdiği bu destansı mücadele Mehmet Akif’in dizeleriyle hak ettiği yeri bulmuştur. Çanakkale Savaşından bahsedip de Mehmet Akif’in Çanakkale şehitlerimiz için yazdığı şiirinden birkaç dizeyi hatırlatmadan geçmek olmaz.


Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.



Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.



Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâûna da zuldür bu rezil istilâ!



Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.



Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.



Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!



Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.



Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.



Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Âkif ERSOY


İstiklal Marşı, vatanımıza göz diken düşmanlara, ülkemizi bölmeye çalışan vatan hainlerine karşı, güçlü duruşumuzun bir göstergesidir.

Bir ülkede yaşayan milyonlarca insanı, tek bir çatı altında toplayan, birleştiren, milyonlarca kalbin tek bir yürek gibi atmasını sağlayan, milyonlarca insanı millet yapan ulusal değerlerimiz vardır. Bunlardan biri rengini şehitlerimizin kanından alan ayyıldızlı bayrağımızdır. Bir diğeri dilimizdir, güzel Türkçemizdir. Bizi biz yapan ulusal değerlerimizden bir diğeri ise Mehmet Akif Ersoy’un dizeleriyle adeta ölümsüzleşen, atalarımızın bağımsızlık destanı olan İstiklal Marşı’mızdır.

Sevgili Gençler, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne karşı saldırıların, ulusal değerlerimize karşı edilen hakaretlerin ayyuka çıktığı şu günlerde, rengini şehitlerimizin kanından almış ayyıldızlı bayrağımıza, dilimize, güzel Türkçemize, Mustafa Kemal’in önderliğinde atalarımızın verdiği bağımsızlık mücadelesinin anlatıldığı, adeta her bir kelimesi için on binlerce şehit verilen İstiklal Marşı’mıza sahip çıkmak hayati önem kazanmıştır. Bizi biz yapan, Türk milletinin olmazsa olmazı olan bayrağımıza, dilimize, İstiklal Marşı’mıza sımsıkı sarılmamız gerekir. İstiklal Marşı’mızın her kıtasını, her dizesini bugün yeniden okumalı, özümsemeliyiz.

Yüzyıllardır bu ülke topraklarında yaşayan, bu ülkenin suyunu içen, bu toprakların nimetlerinden faydalanan insanlarımız arasında öylesi hainler var ki, yıllarca bu bayrağın gölgesi altında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şemsiyesi altında özgürce yaşamış olmalarına rağmen, bugün bu vatan hainleri ülkemizi bölmek ve parçalamak adına her türlü rezilliği yapmaktadırlar. Saldırılar ister içten ister dıştan gelsin, hangi grup tarafından ve hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın, hiç kimsenin bu ülkede yaşayan insanların huzurunu kaçırmaya, bağımsızlığımızın ve birliğimizin sembolü olan Türk bayrağına hakaret etmeye, İstiklal Marşı’mızı hakir görmeye hakkı yoktur. Bir ülkede yaşamak bu kadar ucuz olmamalı.

Ancak gözü dönmüş vatan hainleri şunu çok iyi bilsinler ki, bu ülkede gönlü vatan sevgisiyle yanıp tutuşan, milletinin rahatı ve huzuru için, ayyıldızlı bayrağı için, dili için, İstiklal Marşı için, cennet kadar güzel vatanı için gözünü kırpmadan canını feda edecek milyonlarca insanımız var. Hiç kimse, ama hiç kimse kalplerimizdeki vatan sevgisini, ülke sevgisini, bayrak sevgisini, Türkçe sevgisini, İstiklal Marşı sevgisini silemez. Sevgili Gençler, vatanımızı sevin, ülkemizi sevin, bu cennet vatanı cehenneme çevirmek isteyen hainlere fırsat vermeyin.

Vatan kelimesinin ne anlama geldiğini bir düşünün. Vatan ne demek? Vatandaş ne demek? Bir vatandaş olarak vatanımıza ve milletimize karşı sorumluluklarımız nelerdir? Bir ülkenin sınırları içinde, aynı bayrağın gölgesi altında, aynı dili konuşmak, aynı acıyı ve sevinci paylaşmak, aynı havayı solumak.

Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, tarih bilincini taşımayan, geçmişine sahip çıkmayan, kültürel değerlerinin farkında olmayan toplumlar ulus birliği içinde yaşayamazlar. Tarih bunun acı örnekleriyle doludur. Uluslar geçmişlerini, dostunu düşmanını, çok iyi bilmelidirler. Bize bu gerçekleri kuşaktan kuşağa aktaranlar, ulusların manevi mimarları, şair ve yazarlarımızdır. Mehmet Akif’e ve İstiklal Marşı’na gösterilen saygı, ulusa ve ulusal değerlere gösterilen saygıyla eş anlamlıdır. Köklerine bağlı ve geçmişinden güç alan kuşakların yetişmesi ancak bu anlayışın yerleşmesiyle mümkündür.

Başta Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve Mehmet Akif olmak üzere, bu vatan uğruna can veren tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor ve konuşmamı Akif’in şu sözleriyle tamamlamak istiyorum:

“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”

19.5.11

İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ (ÖDEV İÇİN)



İSTiKLAL MARŞI NIN KABULÜ


23 nisan 1920’ de türkiye büyük millet meclisi açılır. 1920 yazı içinde ülke topraklarının büyük bir bölümü işgal altındadır. ankara düzenli bir ordu kurma çalışmaları içindedir. istanbul hükümeti mondros ateşkes hükümleri gereğince orduyu terhis etmiştir. yeni bir ordu kurma çalışmalarında ise sayısız güçlüklerle karşılaşılmaktadır.

meclis hükümeti yeni bir ordu kurarken bu orduyu ayakta tutacak, ona moral verecek güçleri de harekete geçirme çabasındadır. yayınlanan gazeteler halkı işgal güçlerine karşı direnmeye, birlik olmaya, cesaret vermeye uğraşmaktadırlar. gazete ve dergilerden önemli miktarları hükümet tarafından satın alınarak cephelere yönlendirilmekte, mitingler düzenlemekte ve camilerde vaazlar verilmektedir.istiklal marşı da halkın ve ordunun moral gücünü yükselteceği düşünülerek gündeme getirilmiştir.

dönemin eğitim bakanı rıza nur hatıralarında marş yarışmasını kendisinin açtırdığını yazar:”yüce ihtilal ve savaş günleri. böyle zamanlarda milletler en güzel milli marşlarını yaparlar.bir milli marşın güfte ve bestesini yapana beş yüz lira maddi mükafat vereceğimi ilan ettim.” 
gazetelerde ise istiklal marşı yarışması şöyle duyurulur:“şairlerimizin dikkatine:
milletimizin dahili ve harici istiklal uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir istiklal marşı. umur-u maarif vekili celilesi’ nce müsabakaya vazedilmiştir.işbu müsabaka, 23 kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyeti edebiye tarafından,gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükafat verilecektir.

ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. bütün müracaatlar ankara’ da büyük millet meclisi maarif vekaletine yapılacaktır.”

büyük millet meclisine ve mustafa kemal ‘e muhalif peyami sabah gazetesi “milli marş tanzim ediyeler” başlığı ile verdiği haberde “dün gelen anadolu gazetelerinde ankara maarifi vekaletinin garip bir ilanı nazarı dikkatimizi cezp etti.” sözleriyle okuyucularına duyurur.

son şiir gönderme tarihi olan 23 aralık 1920’ den sonra eğitim bakanlığı güfteleri incelemiş ancak içlerinde istiklal marşı olabilecek bir eser bulamamıştır. bakan hamdullah suphi, mehmet akif ‘in marşa ödül koyulması nedeniyle katılmadığını öğrenince şaire yazdığı mektupta ödül konusunun uygun bir şekilde çözümlenebileceğini ve yarışmaya katılmasını belirtir:
"pek aziz ve muhterem efendim;
istiklâl marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. memleketi bu müessir telkin ve tehyiç [heyecanlanma] vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim." 
5 şubat 1337 [1921], 
umur-u maarif vekili 
hamdullah suphi

mehmet akif, büyük millet meclisinde burdur milletvekilidir.
ilk şiirlerini okul sıralarında kaleme alan akif bütün çağdaş aydınlar gibi abdülhamit’ in istibdadına kin duyarak yetişir. meşrutiyet ilân edilince de ittihat ve terakki partisine girer. birkaç ay sonra da darülfunun edebiyat müderrisliğine getirilir.

akif 1908’ de açılan fikir ve sanat hareketinin içinde yer alarak daha önceleri yayımlayamadığı şiirleri sebilürreşat’ta yayınlamaya başlar. bu ilk şiirlerinde istanbul’daki sefaleti gerçekçi bir biçimde betimler. ilk kitabı 1911’ de safahat adıyla yayımlanan akif’in ikinci kitabı olan “süleymaniye kürsüsünde 1912 de üçüncüsü “hakkın sesleri” 1913’ te , dördüncüsü “fatih kürsüsünde aynı yıl, beşincisi “ hatıralar” 1917’ de yayımlanmıştır. istiklal marşını yazdığı sıralarda altıncı kitabı olan “ asım” üzerinde çalışmaktadır.

şiirlerinde, imparatorluğun kaybettiği topraklar için gözyaşı döken akif, milleti birleşmeye, hayasız saldırılara karşı koymaya çağırır. akif 1912 yılı sonlarında askerleri şevke getirmek için bir marş yazar:cenk şarkısı.
10 dörtlükten oluşan bu manzume sebilürreşat dergisinde yayımlanır.
ey sürüden arta kalmış yiğit! 
arkadaşın gitti, yetiş sen de git. 
bak ne diyor cedd-i şehidin işit; 
durma git evladım, uğurlar ola!
durma git evladım açıktır yolun. 
cenge sıvansın o bükülmez kolun; 
süngünü tak ön safa geçmiş bulun. 
uğrun açık olsun uğurlar ola!
yerleri yırtan sel olup taşmalı, 
dağ demeyip, taş demeyip aşmalı! 
sendeki coşkunluğa el şaşmalı. 
haydi git evladım, uğurlar ola!
düşmana çiğnetme bu toprakları, 
haydi kılıçtan geçir alçaktarı! 
leş gibi yatsın kara bayrakları, 
kahraman evladım uğurlar ola!

almanların daveti sonucunda aralık 1915’ te osmanlı hükümeti almanya’daki müslüman esirler arasında ingilizlerin aleyhine propaganda yapmak için gönderdiği birkaç kişinin içinde mehmet akif de vardır. akif almanya’ da bulunduğu sırada ünlü şiiri çanakkale şehitlerini yazar.

1920 yılı ocak ayında mehmet akif, kuvayi milliye’ nin ege’ deki merkezlerinden balıkesir’ e gider. akif burada halktan aradaki ayrılık nedenlerini kaldırmalarını,düşmanlara karşı birleşilmesini isteyip,halkı yurt savunmasına çağırır.
“artık burada duracak zaman değildir,gidip çalışmak lazım, bizim tarafımızdan halkı tanvire ihtiyaç varmış, çağırıyorlar, mutlaka gitmeliyiz” diyen akif meclisin açıldığı günlerde ankara’ ya gelir.meclisin önünde akif’le karşılaşan mustafa kemal “ sizi bekliyordum efendim, tam zamanında geldiniz.” der.
akif ankara’ ya geldiğinde anadolu iç isyanlarla karşı karşıyadır. 
kurtuluş savaşı sürerken akif kastamonu camilerinde yaptığı konuşmalarda müslümanların birliğe, düşmana karşı savaşmaya ve mücadeleye çağırır. bu konuşmaların yayımlandığı dergi ve gazeteler anadolu’ nun bütün illerinde, sancaklar ve kazalardaki idarecilerle toplantı yerlerinde okutturulur.
kitaplar,broşürler şeklinde yeniden basılarak cephelere, köylere dağıtılır.
24 aralık 1920’ de kastamonu’ dan ankara’ ya gelen mehmet akif ve eşref edip, mustafa kemal tarafından davet edilirler. istasyondaki çalışma yerinde bir saat kadar süren bir görüşmeden sonra mustafa kemal şöyle der:

“kastamonu’ daki vatanpervane mesainizden çok memnun oldum.sevr muahedesi’ nin memleket için ne kadar feci bir idam hükmü olduğunu sebilürreşat kadar hiçbir gazete memlekete neşretmedi. manevi cephemizin kuvvetlenmesine sebilürreşat’ ın büyük hizmeti oldu.ikinize de bilhassa teşekkür ederim.

aralık 1920 sonlarına doğru ankara’ya gelen akif eğitim bakanı hamdullah suphi ‘ nin 5 şubat 1921 tarihli mektubuyla aldığı istiklal marşı siparişi için şimdilerde müze olan hacettepe’ nin arkasındaki tacettin dergahındaki odasına çekilerek marşı yazmaya başlar.

istiklal marşı 17 şubat 1921 tarihinde hakmiyeti milliye sebilürreşat ta yayınlanır.açık söz gazetesi ise marşı süslü bir çerçeve içinde birinci sayfaya koyarken şu açıklamayı yapar:” her mısrada türk ve islam ruhunun ulvi mübarek hisleri titreyen bu abide-i sanatı, kemal-i hürmet ve mübahatla (övünçle) derc ediyoruz.

ilk yayınından 12 gün sonra da konya’ da öğüt gazetesinde yer alan istiklal marşına karşı anadolu gazetelerinin olumlu bir yaklaşım içinde oldukları görülmektedir. istiklal marşı 12 mart 1921 günü kabul edilir.

paltosu olmayan akif kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan “darülmesai “ ye bağışlar.


İstiklal Marşı İngilizce (İstiklal Marşının İngilizce Tercümesi)

belki lazım olur öğrenci arkadaşlarımıza diye güzel bir ingilizce çevirisi şöyle olabilir.

Independence March

fear not! for the crimson flag that proudly waves in these dawns, shall never fade, 
before the last fiery hearth that is ablaze within my nation burns out. 
and that, is the star of my nation, and it will forever shine; 
it is mine; and solely belongs to my valiant nation.

frown not, i beseech you, oh thou coy crescent, 
but smile upon my heroic nation! why the anger, why the rage? 
our blood we shed for you will not be worthy otherwise; 
for freedom is the absolute right of my god-worshipping nation. 

i have been free since the beginning and forever will be so. 
what madman shall put me in chains! i defy the very idea! 
i'm like the roaring flood; powerful and independent, 
i'll tear apart mountains, exceed the heavens and still gush out!

the lands of the west may be armored with walls of steel, 
but i have borders guarded by the mighty chest of a believer. 
recognize your innate strength! and think: how can this fiery faith ever be killed, 
by that battered, single-fanged monster you call "civilization"?

my friend! leave not my homeland to the hands of villainous men! 
render your chest as armor and your body as trench! stop this disgraceful rush! 
for soon shall come the day of promised eternal freedom... 
who knows? perhaps tomorrow? perhaps even sooner! 

view not the soil you tread on as mere earth, recognize it! 
and think about the shroudless thousands who lie so nobly beneath you. 
you're the noble son of a martyr, take shame, hurt not your ancestor! 
unhand not, even when you're promised worlds, this paradise of a homeland. 

what man would not die for this heavenly piece of land? 
martyrs would gush out were one to just squeeze the soil! martyrs! 
may god take all my loved ones and possessions from me if he will, 
but may he not deprive me of my one true homeland for the world.

oh glorious god, the sole wish of my pain-stricken heart is that, 
no infidel's hand should ever touch the bosom of my sacred temple. 
these adhans, and these shahadahs that my hearing is accustomed to, are the base of my religion, 
and may their noble sound last loud and wide over my eternal homeland.

for only then, shall my tombstone -if there is one- lay its forehead on the earth (like in salah) a thousand times in ecstasy, 
and tears of fiery blood shall gush out of my every wound, 
and precisely so shall my corpse gush out from the earth like an eternal spirit, 
and perhaps only then, shall my head rise and at long last reach the heavens.

so flap and wave like the bright dawning sky, oh thou glorious crescent, 
so that our every last drop of blood may finally be worthy! 
neither you nor my nation shall ever be extinguished! 
for freedom is the absolute right of my ever-free flag; 
for freedom is the absolute right of my god-worshipping nation!

5.5.11

Bayrak Etimolojisi

etimolojisi çok net değildir. eski türkçede badruk biçimindedir. kâşgarlı’da /t/ ile batrak biçiminde görülmesi dikkat çekicidir: ‘ucuna bir ipek parçası takılan mızrak; savaş günü atlı süvarilerin yerini belli etmeye yarar’. (eski türkçedeki -d-’lerin günümüz türk dillerinin çoğunda -y- olduğu bilinir, ama -t- için böyle bir durum yoktur.)

özbekçe bayrok, azerice bayrag, kazakça (dial.) bayrak (standart dilde tuv), nogayca, başkurtça, balkarca, gagavuzca, karakalpakça, kumukça, tatarca, uygurca bayrak. türkmencede bayrak ‘ödül, mükâfat’ anlamındadır, ‘bayrak’ içinse baydak kullanılır.

hasan eren “batır- kökünden geldiği anlaşılıyor” derken /t/ ve /d/ karmaşasına açıklık getirmeye pek çalışmadan sancak örneğini verir. eski türkçede ‘mızrak’ anlamında kullanılan sancak (< sançgak < sanç- ‘saplamak’ + -gak) da yapı olarak kâşgarlı’nın batrak’ına benzediği gibi anlamca da benzer bir gelişme göstermiştir. ancak yine de seslik sorunlar ortadadır ve nişanyan'ın bayrak’ın batır- fiiliyle birleştirilmesini zorlama olarak nitelendirmesi temelsiz sayılmaz. öte yandan hasan eren türkmence baydak biçiminin (derleme sözlüğü'ne göre kars ığdır’da baydah biçimi tespit edilmiştir) seslik bakımdan bayrak'la birleştirilemeyeceğini de belirtir.

türkçeden birçok dile geçmiştir: arapça (ırak, lübnan, mısır…) bayrak, (libya) barek, (buhara arapçası) bayrok (< özbekçeden), farsça beyrek, kürtçe bérek…

eski türkçede ‘bayrak’ karşılığı kullanılan urungu/uruñu aynı zamanda ‘savaşçı (‘vuruşan, çarpışan’)’ demektir. uruñu moğolcaya orungga (orongo) ‘bayrak, sancak, pankart’ olarak geçmiştir.

Orhan Veli Kanık ve Bayrak Şiiri

ey bir muharebe meydanında
avuçları kanımla dolu
kafası gövdemin altında
bacağı kolumun üstünde
cansız uyuyan insan kardeşim
ne adını biliyorum
ne günahını.
ihtimal aynı ordunun neferleriyiz,
ihtimal düşman.
belki de tanırsın beni
ben istanbul'da şarkı söyleyen
tayyareyle hamburg'a düşen,
majino'da yaralanan,
atina'da açlıktan ölen,
singapur'da esir edilenim.
alınyazımı kendim yazmadım.
bununla beraber biliyorum,
o yazıyı yazanlar kadar olsun,
çilekli dondurmanın tadını
cazbant sesindeki sevinci,
meşhur olmanın azametini.
sen ne nimetler tanırsın biliyorum;
çaydan, simitten ,
kalınca bir paltodan gayrı
zeytinyağlı enginar, kremalı keklik
bir kadeh
black and white viski,
kıl pranga kızıl çengi bir esvap.

yirmi yıllık çalışmanın
bir kurşunluk hükmü varmış
hayata
harkof bölgesinde atılmakmış nasip
aldırma
biz bir bayrak getirdik buraya kadar
onu daha da ileriye götürürler;
şu dünyada topu topu
iki milyar kişiyiz
birbirimizi biliriz.

veli kanık şiiri...

merhum cemal paşa ve bayrak



torunu hasan cemal gibi debdebeyi, şanı şöhreti seven eski üçü biryerdelerden merhum cemal paşa; arabistan padişahı atanıp suriye'ye yerleşince, gittiği her yerde böyle zafer takları altından şehre girmekten, geçtiği yolların bayraklarla süslenmesinden çok hoşlanırmış. yine bir gün şehrin birine gittiğinde bakmışlar cemal paşa'yı hiç sevmeyen bir arabın evinde de bayrak dalgalanıyor. arkadaşları hacım cemal'e demediğini bırakmıyorsun ama evinde bayrak ne iş diye takılmışlar. amca, ben sallanacağıma* bez sallansın demiş. bugünlerde Türk bayrağı asmadı diye taşlanan yerleri görünce, hikâye hala aynı, cemal paşa rahmet istedi herhalde diye düşündüm.

Bayrak Renkleri Nerden Gelir

pek çoğunda üç renk bulunur.
" fransız devrimi, patlak verişinden birinci dünya savaşı'nı takip eden döneme kadar batı siyasetinin ... tarihine, hatta diline ve sembolizmine egemen oldu. bu yüzden, fransızların üç renkli bayrağı,neredeyse bir buçuk yüzyıl boyunca dünyada yeni bağımsız olan ya da birleşik devletler kuran ülkelerin çoğunluğunun bayraklarına açık bir model oluşturdu: birleşik almanya mavi, beyaz ve kırmızı yerine siyah, kırmızı ve altın sarısını (daha sonra da siyah, beyaz ve kırmızıyı) seçerken, birleşik italya yeşil,beyaz ve kırmızıyı seçti. 1920'lere gelindiğinde, 22 devlet kendilerini, yatay ya da dikey, üç şeritli farklı renklerden oluşan ... ulusal bayraklarıyla donatmışlardı. buna kıyasla, 'yıldızlar'ın ve "çubuklar'ın doğrudan etkisini gösteren ulusal bayraklar gerçekten çok azdı; amerika birleşik devletleri'nden türetilen bir işaret olarak üst sol köşeye tek yıldızlı bayrakları... dikkate aldığımızda dahi durum değişmiyordu. latin amerika ülkelerinde bile, üç renkli etkiyi gösteren bayrakların sayısı, kuzey etkisini yansıtan bayraklardan çok daha fazlaydı."
eric hobsbawm, fransız devrimi'ne bakış, agora (çev. osman akınhay)

57. alay sancağı

bırakın biz türkler için bayrağı sancak bile uğruna ölünecek kadar kıymetlidir.Çanakkale savaşlarında 57. alay sancağı son er şehit düştükten sonra bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur.Şu anda melbourne-avusturalya müzesinde sergilenmekte olan sancağın tanıtım plâketinde şöyle yazmaktadır:“bu alay sancağı gelibolu savaş alanından getirtilmiştir, ama esir edilmemiştir. türk ordusu’nun geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez. bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu türk alayı sancağını selâmlamadan geçmeyin”.Ama ne yazıkkki kendi kültüründen bihaber bir nesil bunu henüz anlayamamıştır.

Bayrak İlk Ne Zaman Kullanıldı?



bayrağın hangi devirde, hangi millet tarafından ilk defa kullanıldığına dair kesin bir tarih gösterilemiyor.çeşitli kaynaklar ilk bayrağın yahudiler, ıranlılar, mısırlılar ve çinliler tarafindan kullanılmış olması ihtimalini ileri sürmektedir.fakat hicretten 2813 yıl önce mısırlıların kullandiğına dair kesin kayıtlar vardır.ıskenderin dara ile olan savaslarinda da uzun gönderler üzerine büyük bayraklar bağladığıda bilinmektedir.

şekline ve anlamına gelince; bir millet veya cemiyetin sembolü olarak kullanılan dört köşe düz yada çesitli renkler taşıyan, bazılarında özel işaretler ve resimler bulunan bir bezdir.önemi olan resmi bayraklarla, askeri kitalarda kullanılanlarla ve gemilerin arka taraflarina çekilen bayraklara sancak denilir.


bayrak kelimesinin aslı, mızrak anlamına gelen batrak sözünden gelmektedir.zamanla t harfi düşmüş yerini y harfi almıştır.eski türkler savaşlarda mızraklarının ucuna kırmızı bir ipek kumaş parçası takarlardı bunlara kutaş denirdi, mızraklara kumas yerine yaban öküzü kuyrugu takarlardı ki bunlara da yak denirdi.

çesitli türk topluluklari arasindaki bu deyimler daha sonradan selçuk ve osmanli türkleri arasinda bayraklarin biçimlerine göre ayri ayri adlar almistir.at kuyrugundan olanlar tug, kumastan olanlar bayrak, ince uzun olanlara yalav bayraklarin tepesine takilan kuyruklara perçem veya beçkem, alemlerede tanuk denilmistir.

Bayrak kelimesi nerden türemiştir

bayrak farsça saç, yele, kıl, perçem anlamına gelen beyrak sözcüğünden türemiştir.
ikinci versiyon ise şöyledir. eski türkçe'de batırmak'tan batrak tan kaynaklanıyor. eskiden kargıların ucuna takılan bayrak kıldan örülürdü, türklerde buna tuğ denirdi. bayrak'la saç, kıl, arasındaki bağlantı da bayrak'ın kıldan örülmesi nedeniyledir.

Bayrak Ve Faşizm

kahramanlıkları, destanları, güzellikleri, savaşa canıyla başıyla katılan anaları-evlatları anımsattığı kadar...
tecavüzleri, katliamları, kan dökmeleri, cinayetleri, hırsızlıkları, nice nice dümenleri ve daha neleri de anımsatan -anımsatması gereken- semboldür.

faşist, liberal, komünist, kökten-dinci falan filan diye üleştirerek tanım yapma faşizanlığından ırak durarak konuşuyorum; bayrak bir ulusun en değerli, en müessir yanının sembolize edilişidir ve bu da günümüz global dünyasında "para"dır azizim. ister he de ister cık, bu böyle... o yüzden kalkıp -hâla, "al bayraam can bayraaam, seni ben nerelere koyam, atem tutem, kaskavuram! ühü!" kabilinden beyanatları onun bunun ağzına, gözüne fışkırtmak içi boş, dışı frapan, tamamı anlamsız hâle gelmiştir...

atalarla, geleneklerle, göreneklerle, töreyle möreyle, ta sekizinci yüzyılda bahsi geçmiş efsanevî öğelerle övünmenin nasıl bir tatmin sağladığı galiba aşikâr... gayet hayvanî, gayet kaba, gayet ilkel bir tatmin... bu doyma sürecinin sonucu, küstah ve meymenetsiz doğurgusu, farklı etnik kökenlere sahip gruplara küfredip sağa sola bayrak asarak vatani vazifesini ifa ettiğini sanan insanlarla dolup taşıyor olmaktır çünkü; öyle olmasaydı daha farklı insanlar nicel baskınlığı yakalamış olurlardı...

böyle deyince herkes facia denecek raddede dolduruşa geliyor, "vatanı sevmek suç mu lan! vurun arkadaşlar, buyurun..." tarzında yakarışlarla feryat figan edip ortalığı ateşe vermeye kalkışıyorlar... ama, yok ama'sı yok dostum, kalkıp bu tip insanlar için "yok arkadaşım, bak ben onu demek istemiyorum, şu şöyle, bu da böyle, anladın di' mi..." türünden lakırdılarla ortamı iyice kalabalıklaştırmayacağım. bir klişeyle geçiştirmek istiyorum: anlayan anlar...

şöyle ve böyle işte... her neyse... küçüklerinizi sevin, büyüklerinizi sayın, kendinizi koruyun.