5.5.11

Bayrak Etimolojisi

etimolojisi çok net değildir. eski türkçede badruk biçimindedir. kâşgarlı’da /t/ ile batrak biçiminde görülmesi dikkat çekicidir: ‘ucuna bir ipek parçası takılan mızrak; savaş günü atlı süvarilerin yerini belli etmeye yarar’. (eski türkçedeki -d-’lerin günümüz türk dillerinin çoğunda -y- olduğu bilinir, ama -t- için böyle bir durum yoktur.)

özbekçe bayrok, azerice bayrag, kazakça (dial.) bayrak (standart dilde tuv), nogayca, başkurtça, balkarca, gagavuzca, karakalpakça, kumukça, tatarca, uygurca bayrak. türkmencede bayrak ‘ödül, mükâfat’ anlamındadır, ‘bayrak’ içinse baydak kullanılır.

hasan eren “batır- kökünden geldiği anlaşılıyor” derken /t/ ve /d/ karmaşasına açıklık getirmeye pek çalışmadan sancak örneğini verir. eski türkçede ‘mızrak’ anlamında kullanılan sancak (< sançgak < sanç- ‘saplamak’ + -gak) da yapı olarak kâşgarlı’nın batrak’ına benzediği gibi anlamca da benzer bir gelişme göstermiştir. ancak yine de seslik sorunlar ortadadır ve nişanyan'ın bayrak’ın batır- fiiliyle birleştirilmesini zorlama olarak nitelendirmesi temelsiz sayılmaz. öte yandan hasan eren türkmence baydak biçiminin (derleme sözlüğü'ne göre kars ığdır’da baydah biçimi tespit edilmiştir) seslik bakımdan bayrak'la birleştirilemeyeceğini de belirtir.

türkçeden birçok dile geçmiştir: arapça (ırak, lübnan, mısır…) bayrak, (libya) barek, (buhara arapçası) bayrok (< özbekçeden), farsça beyrek, kürtçe bérek…

eski türkçede ‘bayrak’ karşılığı kullanılan urungu/uruñu aynı zamanda ‘savaşçı (‘vuruşan, çarpışan’)’ demektir. uruñu moğolcaya orungga (orongo) ‘bayrak, sancak, pankart’ olarak geçmiştir.

Orhan Veli Kanık ve Bayrak Şiiri

ey bir muharebe meydanında
avuçları kanımla dolu
kafası gövdemin altında
bacağı kolumun üstünde
cansız uyuyan insan kardeşim
ne adını biliyorum
ne günahını.
ihtimal aynı ordunun neferleriyiz,
ihtimal düşman.
belki de tanırsın beni
ben istanbul'da şarkı söyleyen
tayyareyle hamburg'a düşen,
majino'da yaralanan,
atina'da açlıktan ölen,
singapur'da esir edilenim.
alınyazımı kendim yazmadım.
bununla beraber biliyorum,
o yazıyı yazanlar kadar olsun,
çilekli dondurmanın tadını
cazbant sesindeki sevinci,
meşhur olmanın azametini.
sen ne nimetler tanırsın biliyorum;
çaydan, simitten ,
kalınca bir paltodan gayrı
zeytinyağlı enginar, kremalı keklik
bir kadeh
black and white viski,
kıl pranga kızıl çengi bir esvap.

yirmi yıllık çalışmanın
bir kurşunluk hükmü varmış
hayata
harkof bölgesinde atılmakmış nasip
aldırma
biz bir bayrak getirdik buraya kadar
onu daha da ileriye götürürler;
şu dünyada topu topu
iki milyar kişiyiz
birbirimizi biliriz.

veli kanık şiiri...

merhum cemal paşa ve bayrak



torunu hasan cemal gibi debdebeyi, şanı şöhreti seven eski üçü biryerdelerden merhum cemal paşa; arabistan padişahı atanıp suriye'ye yerleşince, gittiği her yerde böyle zafer takları altından şehre girmekten, geçtiği yolların bayraklarla süslenmesinden çok hoşlanırmış. yine bir gün şehrin birine gittiğinde bakmışlar cemal paşa'yı hiç sevmeyen bir arabın evinde de bayrak dalgalanıyor. arkadaşları hacım cemal'e demediğini bırakmıyorsun ama evinde bayrak ne iş diye takılmışlar. amca, ben sallanacağıma* bez sallansın demiş. bugünlerde Türk bayrağı asmadı diye taşlanan yerleri görünce, hikâye hala aynı, cemal paşa rahmet istedi herhalde diye düşündüm.

Bayrak Renkleri Nerden Gelir

pek çoğunda üç renk bulunur.
" fransız devrimi, patlak verişinden birinci dünya savaşı'nı takip eden döneme kadar batı siyasetinin ... tarihine, hatta diline ve sembolizmine egemen oldu. bu yüzden, fransızların üç renkli bayrağı,neredeyse bir buçuk yüzyıl boyunca dünyada yeni bağımsız olan ya da birleşik devletler kuran ülkelerin çoğunluğunun bayraklarına açık bir model oluşturdu: birleşik almanya mavi, beyaz ve kırmızı yerine siyah, kırmızı ve altın sarısını (daha sonra da siyah, beyaz ve kırmızıyı) seçerken, birleşik italya yeşil,beyaz ve kırmızıyı seçti. 1920'lere gelindiğinde, 22 devlet kendilerini, yatay ya da dikey, üç şeritli farklı renklerden oluşan ... ulusal bayraklarıyla donatmışlardı. buna kıyasla, 'yıldızlar'ın ve "çubuklar'ın doğrudan etkisini gösteren ulusal bayraklar gerçekten çok azdı; amerika birleşik devletleri'nden türetilen bir işaret olarak üst sol köşeye tek yıldızlı bayrakları... dikkate aldığımızda dahi durum değişmiyordu. latin amerika ülkelerinde bile, üç renkli etkiyi gösteren bayrakların sayısı, kuzey etkisini yansıtan bayraklardan çok daha fazlaydı."
eric hobsbawm, fransız devrimi'ne bakış, agora (çev. osman akınhay)

57. alay sancağı

bırakın biz türkler için bayrağı sancak bile uğruna ölünecek kadar kıymetlidir.Çanakkale savaşlarında 57. alay sancağı son er şehit düştükten sonra bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur.Şu anda melbourne-avusturalya müzesinde sergilenmekte olan sancağın tanıtım plâketinde şöyle yazmaktadır:“bu alay sancağı gelibolu savaş alanından getirtilmiştir, ama esir edilmemiştir. türk ordusu’nun geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez. bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu türk alayı sancağını selâmlamadan geçmeyin”.Ama ne yazıkkki kendi kültüründen bihaber bir nesil bunu henüz anlayamamıştır.

Bayrak İlk Ne Zaman Kullanıldı?



bayrağın hangi devirde, hangi millet tarafından ilk defa kullanıldığına dair kesin bir tarih gösterilemiyor.çeşitli kaynaklar ilk bayrağın yahudiler, ıranlılar, mısırlılar ve çinliler tarafindan kullanılmış olması ihtimalini ileri sürmektedir.fakat hicretten 2813 yıl önce mısırlıların kullandiğına dair kesin kayıtlar vardır.ıskenderin dara ile olan savaslarinda da uzun gönderler üzerine büyük bayraklar bağladığıda bilinmektedir.

şekline ve anlamına gelince; bir millet veya cemiyetin sembolü olarak kullanılan dört köşe düz yada çesitli renkler taşıyan, bazılarında özel işaretler ve resimler bulunan bir bezdir.önemi olan resmi bayraklarla, askeri kitalarda kullanılanlarla ve gemilerin arka taraflarina çekilen bayraklara sancak denilir.


bayrak kelimesinin aslı, mızrak anlamına gelen batrak sözünden gelmektedir.zamanla t harfi düşmüş yerini y harfi almıştır.eski türkler savaşlarda mızraklarının ucuna kırmızı bir ipek kumaş parçası takarlardı bunlara kutaş denirdi, mızraklara kumas yerine yaban öküzü kuyrugu takarlardı ki bunlara da yak denirdi.

çesitli türk topluluklari arasindaki bu deyimler daha sonradan selçuk ve osmanli türkleri arasinda bayraklarin biçimlerine göre ayri ayri adlar almistir.at kuyrugundan olanlar tug, kumastan olanlar bayrak, ince uzun olanlara yalav bayraklarin tepesine takilan kuyruklara perçem veya beçkem, alemlerede tanuk denilmistir.

Bayrak kelimesi nerden türemiştir

bayrak farsça saç, yele, kıl, perçem anlamına gelen beyrak sözcüğünden türemiştir.
ikinci versiyon ise şöyledir. eski türkçe'de batırmak'tan batrak tan kaynaklanıyor. eskiden kargıların ucuna takılan bayrak kıldan örülürdü, türklerde buna tuğ denirdi. bayrak'la saç, kıl, arasındaki bağlantı da bayrak'ın kıldan örülmesi nedeniyledir.

Bayrak Ve Faşizm

kahramanlıkları, destanları, güzellikleri, savaşa canıyla başıyla katılan anaları-evlatları anımsattığı kadar...
tecavüzleri, katliamları, kan dökmeleri, cinayetleri, hırsızlıkları, nice nice dümenleri ve daha neleri de anımsatan -anımsatması gereken- semboldür.

faşist, liberal, komünist, kökten-dinci falan filan diye üleştirerek tanım yapma faşizanlığından ırak durarak konuşuyorum; bayrak bir ulusun en değerli, en müessir yanının sembolize edilişidir ve bu da günümüz global dünyasında "para"dır azizim. ister he de ister cık, bu böyle... o yüzden kalkıp -hâla, "al bayraam can bayraaam, seni ben nerelere koyam, atem tutem, kaskavuram! ühü!" kabilinden beyanatları onun bunun ağzına, gözüne fışkırtmak içi boş, dışı frapan, tamamı anlamsız hâle gelmiştir...

atalarla, geleneklerle, göreneklerle, töreyle möreyle, ta sekizinci yüzyılda bahsi geçmiş efsanevî öğelerle övünmenin nasıl bir tatmin sağladığı galiba aşikâr... gayet hayvanî, gayet kaba, gayet ilkel bir tatmin... bu doyma sürecinin sonucu, küstah ve meymenetsiz doğurgusu, farklı etnik kökenlere sahip gruplara küfredip sağa sola bayrak asarak vatani vazifesini ifa ettiğini sanan insanlarla dolup taşıyor olmaktır çünkü; öyle olmasaydı daha farklı insanlar nicel baskınlığı yakalamış olurlardı...

böyle deyince herkes facia denecek raddede dolduruşa geliyor, "vatanı sevmek suç mu lan! vurun arkadaşlar, buyurun..." tarzında yakarışlarla feryat figan edip ortalığı ateşe vermeye kalkışıyorlar... ama, yok ama'sı yok dostum, kalkıp bu tip insanlar için "yok arkadaşım, bak ben onu demek istemiyorum, şu şöyle, bu da böyle, anladın di' mi..." türünden lakırdılarla ortamı iyice kalabalıklaştırmayacağım. bir klişeyle geçiştirmek istiyorum: anlayan anlar...

şöyle ve böyle işte... her neyse... küçüklerinizi sevin, büyüklerinizi sayın, kendinizi koruyun.